Açık Dergi

Açık Dergi: Ara Güler'le bir Kayıt


Listen Later

Ölümünün ardından Ara Güler'le İstanbul'un Dinliyorum kitabı vesilesi ile 2010 yılı Temmuz'un Açık Radyo Harbiye stüdyolarında Eraslan Sağlam'ın gerçekleştirdiği söyleşiyi arşivden çıkarıp, sunuyoruz. 
Güler’in fotomuhabirliğini, mesleki ilkelerini, çağdaş fotoğrafçılık hakkındaki görüşlerini paylaştığı söyleşi ve Ara Gülerce fotoğraf öğütleri ile sona eriyor. 
Söyleşiyi ister ses kaydından dinleyebilir, isterseniz de aşağıdaki yazılı dökümünden okuyabilirsiniz.
**
Eraslan Sağlam: 94.9 Açık Radyo Açık Dergi programı devam ediyor, benim için son derece heyecan verici ve biraz da telaşlı bir söyleşi var şu anda. Çünkü konuğumuz Ara Güler, hoş geldiniz!
Ara Güler: Merhabalar.
ES: Hakikaten benim için son derece zor ve demin de söylediğim gibi heyecan verici sizi burada ağırlıyor olmak. Sizi ‘İstanbul’u dinliyorum’ kitabıyla ilgili olarak ağırlıyoruz burada; 1950-2010 arası çektiğiniz fotoğraflardan oluşan bir kitap yayınlandı, bununla ilgili ağırlıyoruz. Benim çok merak ettiğim bir şey var; ilk fotoğraf çektiğiniz anı hatırlıyor musunuz?
AG: İlk fotoğraf çektiğim anı hatırlıyorum ama onlar mühim şeyler değildi çünkü insanların evinde herkesin her zaman bir fotoğraf makinesi vardı. Hani zaten bu fotoğraf makinesi ile çekilenler de fotoğraflar sayılmaz, bunlar hatıra sayılır, böyle resimler zaten çekiliyordu. Yalnız başka bir şey var, herkes zannediyor ki benim fotoğraf ile başladı, halbuki ben sinema ile başladım. Çünkü ben sinema stüdyolarında çalıştım yazları filan, ondan sonra Muhsin Ertuğrul’un tiyatro kurslarına filan devam ediyordum. Yani ben aşağı yukarı tiyatronun içinde büyüdüm, tiyatroyu hep arka sahneden, yani kulisten seyreden adam olmak isterdim. Hayatımda da hem piyes yazarı olmak isterdim yahut da rejisör olmak isterdim, hep böyle fikirlerim vardı. Sonra ben çok iyi hikaye yazardım o zamanlar, bilmem bilir misin?
ES: Hayır bilmiyorum.
AG: Bilmiyorsun işte, yani hiç o düşündüğün fotoğrafçı değilim ben bir kere! Aslında şu anda bile değilim, fotoğrafçı da hiç olmadım, ben bir gazeteciyim, foto muhabiriyim. Bize hep ‘foto muhabiri’ derler, biz yaşadığımız devri görsel olarak kaydeden adamlarız. Şimdi fotoğrafçının böyle bir endişesi yoktur, fotoğrafçı hoşuna giden şeyi çeker, onu da gider sergi açar falan, gösterir, fiyaka yapar ‘ah ne güzel!’ filan anladın mı? Halbuki bizim işimiz bir vazifedir, o da bu yaşadığım asrın kaydını görsel olarak tutmaktır. Bütün bunlar o kadar mühim şeylerdir ki ileride, sen şimdi bir televizyon ve görsel sanat şeyi olduğuna göre yani öyle yani artık herşeyi de öğreneceğiz, bizden sonraki bütün nesiller bunlara bakarak öğrenecek, nasıl şimdi mesela o Yahudilerin katliamını o dönem filmlerden falan görüyoruz, vs. bütün ilerlemelerin eğer bir görsel kaydı yoksa onlar yarım kalıyor aslında. Öyle değil mi?
ES: Evet evet.
AG: Atom bombasının patlayışını eğer havadan çekmeselerdi veya o koskocaman global bilmem nesinin verdiği etkiyi tarif edebilir misiniz?
ES: Mümkün değil görmesek.
AG: Ancak onun büyüklüğü hakkında, bilmem neler hakkında o zaman fikri olacak. Mesela ben sana söylerim, bugünkü mitingde 5 bin kişi vardı. Şimdi senin 5 bin kişin başkadır, fotoğrafçının gördüğü 5 bin kişi başkadır ama senin gördüğün imajiner bir rakamdır, fakat icap ederse fotoğraf içinden negatifini çıkarırsa sayabilirsin.
ES: Evet.
AG: O tarihi hakiki dökumantasyonu ancak görsel şeyler bırakıyor. Şimdiki vaziyette o da değildi, şimdi yalan tarih de yaratılabiliyor, görsel yalan tarih de yaratılabiliyor. Şimdi senin resmini çıkıp da New York’ta yürüyormuş gibi gösterebilirler, milli emniyet de yakalar seni!
ES: Bunu da çok merak ediyorum şundan ötürü, Henri Cartier-Bresson’la sizin ilişkinizi biliyorum, dolayısıyla sizin şunu tercih ettiğinizi de biliyorum, fotoğrafa müdahale etmek değil gördüğün kareyi anında çekip sabitlemekten bahsediyorum. Şu anda da fotoğrafa çok ciddi müdahaleler var çektikten sonra. Siz hem Henri Cartier-Bresson özelinde, hem de kendi fotoğrafa yaklaşımınız özelinde, hem de genel olarak fotoğrafa müdahale ve dijital fotoğrafçılıkla ilgili olarak neler söylemek istiyorsunuz?
AG: Şimdi aslında bütün bunlardan başka ortada bu Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, vs. var ya! İnsan haklarına yok efendim tecavüz edilirmiş de bilmem ne! Sen düşünsene artık böyle gördüğün birşeyi habersiz çekmek, herşeyi izin alıp da sonra resim çekeceksin. Böyle fotoğrafçılık olmaz yahu! 4 tane salak yanyana geliyor bilmem Birleşmiş Milletler … komisyonunda, efendim ondan sonra bunlar kendilerini herhalde bir … zannediyorlar, böyle kanunlar çıkacak! Kim dedi bunlara bunlar vardır diye? Yani biz şimdi bu … var oldu diye yalan mı konuşacağız, yani yalan mı yazacağız tarihimizi.
ES: Tabii ki değil. Bizim görevimiz tam tersi asıl olan, var olan gerçeği tam göbeğinden işaret ederek yapmak.
AG: Ama işte bunlar şimdi ‘büyük hukukçular’ küfür etmemek için söylemiyorum anladın mı kendilerinde bu yetkiyi nereden buluyorlar? Kim verdi bunlara, bunlar kim be?
ES: Peki şunu nasıl halledeceğiz Ara bey? Hem izin almak zorundayız fotoğraf çekerken etik olarak,
AG: Hayır almayacağız! Cartier-Bresson idama mahkum olurdu hiçbir zaman hiç kimseden izin almadı.
ES: Peki nasıl çözeceğiz bunu? İzin de almayacağız, peki çektikten sonra mı diyeceğiz
AG: Yahu benim bir arkadaşım vardı adı Bruno Barbey, Magnum’da çalışıyordu, iki kere büyük tazminat ödedi bunun yüzünden. Ne olmuş? İki tane salak karar almış diye.
ES: Şunu da çok merak ediyorum Ara bey, ilk çektiğiniz fotoğraflarla ilgili dediniz ki “ben fotoğrafçı değildim, ben basın fotoğrafçısıyım, ben tiyatro ile ilgilendim” dediniz. Çok güzel, peki onlar ilk çektiklerinize dönecek olursak “hatıra idi, fotoğraf değildi” dediniz. Fotoğrafla hatıra arasındaki farkı nasıl ayırabiliriz?AG: Şimdi aslında hepsi dokümantasyona giriyor onu düşünürsen, düşün ki 1870’lerde çekilmiş bir grup fotoğrafında bir kere oradan neler çıkarabilirsin biliyor musun? Bir kere kostüm çıkarabilirsin, en azından kostüm çıkarabilirsin, o zamanki giyimi, örf-adetleri, vs. de çıkarabilirsin. Buna fotoğrafın arkeolojisi deniyor, bunlar fotoğraf okumaktır. Fotoğraf düşündüğümüz kadar enayi bir olay değildir yani, çok da ciddiye alınacak bir olaydır fakat şimdi bizim millete sorsan ne anlar, sokağa çıkıp sorsan fotoğraf nedir diye, hiç umursamıyor yani. Onun için nüfus kağıdındaki fotoğraf mühimdir.
ES: Vesikalık fotoğraf. Peki tam da bu anlamda müdahale ve fotoğraf çekimiyle ilgili olarak bienallerde alternatif işler izliyoruz. Sizin bakış açınız ne bienallerdeki alternatif işlerle ilgili?
AG: Bienal demekle neyi kastediyorsun?
ES: İşte İstanbul’da düzenleniyor, bu yıl da pek çok yerde, İstanbul Modern’de bir ayağı vardı, Tütün Deposu’nda bir ayağı vardı, yani İstanbul Bienali’nden bahsediyorum. Burada sergilenen işlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
AG: Valla gidip görmedim ki bir şey düşüneyim. Sonra bunlar bana biraz palavra geliyor bienalmiş, yok bilmem neymiş, kreatif bilmem ne! Bunlara inanmıyorum.
ES: Peki o zaman şunu da çok merak ediyorum tam da bu anlamda, son 10 yılda belki de 20 yıla yayabiliriz, küratörlük diye bir kavram var, nedir bu?
AG: O nefret! Bu aptallığın bir neticesidir bana sorarsan. Şimdi dünyada hiçbir şey olmayan bütün adamlar küratör olur! İşte o kadar!
ES: Peki tamam biz kitaba dönelim; ‘İstanbul’u dinliyorum, 1950-2010’ kitabını yayınlamaya nasıl karar verdiniz ya da yayınlanma süreci nasıl oldu?
AG: Onlar karar verdi ben vermedim! Bir de baktım kitabı basıyoruz, ne yapıyorsunuz, kitap basıyoruz dediler, kitap benim yahu dedim, güzel işte biliyoruz diyor! Böylelikle kitap çıktı, şimdi bunun imza günü yapılacak, vb. filan bir sürü şey.
ES: Çok güzel olmuş ama hakikaten yani büyük bir zevkle baktım, izledim, inceledim, okudum.
AG: Sen biliyor musun bu benim kaçıncı kitabım?
ES: Çok olduğunu biliyorum ama sayısını bilmiyorum.
AG: Vallahi 50!
ES: Nice 50’lere.
AG: Hepsi de böyle büyüktür ama bu biraz daha büyüktür, yani bu 4 parmak daha büyüktür ötekilerden. Aslınd...
...more
View all episodesView all episodes
Download on the App Store

Açık DergiBy Apaçık Radyo


More shows like Açık Dergi

View all
Aposto Altı Otuz by Aposto Radyo

Aposto Altı Otuz

6 Listeners