Lem'alar Mecmuası

10. Lem'a/3, Sh 46|Seyranî, Hafız Zühdü, Hafız Ahmed, Muallim Galib, Hafız Halid, Üç Mustafa'lar


Listen Later

Sekizincisi: Seyrânî’dir. Bu zât, Husrev gibi Nûra müştâk ve dirâyetli bir talebem idi. Esrâr-ı Kur’âniyenin

SAYFA 47
bir anahtarı ve ilm-i cifrin mühim bir miftâhı olan tevâfukāta dâir Isparta’daki talebelerin fikirlerini istimzâc ettim. Ondan başkaları, kemâl-i şevk ile iştirâk ettiler. O zât, başka bir fikirde ve başka bir merakta bulunduğu için, iştirâk etmemekle beraber, beni de o kat‘î bildiğim hakîkatten vazgeçirmek istedi. Bir mektub yazdı. Yazdığı mektub, cidden bana dokundu. “Eyvâh!” dedim, “Bu talebemi kaybettim!” Çendân fikrini tenvîr etmek istedim. Başka bir ma‘nâ daha karıştı. Bir şefkat tokadı yedi. Bir seneye karîb bir halvethânede, yani hapiste bekledi.
Dokuzuncusu: Büyük Hâfız Zühdü’dür. Bu zât, Ağras’daki Nûr talebelerinin başında nâzırları hükmünde olduğu bir zamanda, sünnet-i seniyeye ittibâ‘ ve bid‘alardan ictinâbı meslek ittihâz eden talebelerin ma‘nevî şerefini kâfî görmeyerek, ehl-i dünyânın nazarında bir mevki‘ kazanmak emeliyle mühim bir bid‘anın muallimliğini deruhde etti. Tamamıyla mesleğimize zıd bir hatâ işledi. Pek müdhiş bir şefkat tokadını yedi. Hânedânının şerefini zîr u zeber edecek bir hâdiseye ma‘rûz kaldı. Fakat maatteessüf Küçük Hâfız Zühdü, hiç tokada istihkākı yokken, o elîm hâdise ona da temas etti. Belki inşâallâh o hâdise, onun kalbini dünyadan kurtarıp, tamamıyla Kur’ân’a vermek için bir ameliyât-ı cerrâhiye-i nâfia hükmüne geçer.
Onuncusu: Hâfız Ahmed nâmında bir adamdır. Bu zât, risâlelerin yazmasında iki üç sene teşvîkkârâne bir sûrette bulundu ve istifâde de ediyordu. Sonra ehl-i dünyâ, onun zayıf bir damarından istifâde etti. O şevki zedelendi. Ehl-i dünyâya temas etti. Belki hem o cihetle ehl-i dünyânın zararını görmesin, hem sözünü onlara geçirsin ve bir nevi‘ mevki‘ kazansın ve dar olan maîşetine bir suhûlet olsun arzu etti. İşte hizmet-i Kur’âniyeye o sûretle, o yüzden gelen fütûr ve zarara mukābil, iki tokat yedi. Biri; dar maîşetiyle beraber beş nüfûs daha maîşetine ilâve edildi; perîşâniyeti, ehemmiyet kesb etti. İkinci tokadı, şeref ve haysiyet noktasında çok hassâs ve hatta bir tek adamın tenkîd ve i‘tirâzını çekemeyen o zât, bilmeyerek bazı dessâs insanlar, onu öyle bir sûrette kendilerine perde ettiler ki, şerefi zîr u zeber oldu, yüzde doksanını kaybetti ve yüz doksan adamı aleyhine çevirdi. Her ne ise, Allah affetsin; belki, inşâallâh bundan intibâha gelir, yine kısmen vazîfesine döner....
.
.
.Suâl: Hâs dostlarına gelen musibetleri, tokat eseri deyip, hizmet-i Kur’âniyedeki fütûrları cihetinde bir itâb telakkî ediyorsun. Halbuki, sizlere ve hizmet-i Kur’âniyeye hakîkî düşmanlık edenler, selâmette kalıyorlar. Neden dosta tokat oluyor da, düşmana olmuyor?
Elcevab: اَلظُّلْمُ لَا يَدُومُ وَالْكُفْرُ يَدُومُ sırrınca; dostların hatâları, hizmetimizde bir nevi‘ zulüm hükmüne geçtiği için, çabuk çarpılıyorlar. Şefkatli tokat yerler, aklı varsa, intibâha gelirler. Düşmanın ise, hizmet-i Kur’âniyeye zıddıyeti ve mümânaatı, dalâlet hesabına geçer. Bilerek veya bilmeyerek hizmetimize tecâvüzü, zındıka hesabına geçer. Küfür devam ettiği için, onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar. Nasıl ki küçük kabahatleri işleyenlerin, nâhiyelerde cezâları verilir. Büyük kabahatliler de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de ehl-i îmânın ve hâs dostların hükmen küçük hatâları, onları çabuk temizlemek için cezâları kısmen dünyada ve hem sür‘atle verilir. Ehl-i dalâletin cinâyetleri, o kadar büyüktür ki; cezâları kısacık hayat-ı dünyeviyeye sığışmadığından, muktezâ-yı adâlet olarak âlem-i bekādaki mahkeme-i kübrâya havâle edildiği için, ekseriyetle burada cezâya çarpılmıyorlar. İşte hadîs-i şerîfte اَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَجَنَّةُ الْكَافِرِ buyurulması, mezkûrhakîkate dahi işaret ediyor. Yani, dünyadamü’min, kısmen kusurlarının cezâsını gördüğü için, dünya onun hakkında bir dâr-ı cezâdır. Dünya, onların saadetli âhiretlerine nisbeten bir zindan ve bir cehennemdir.

...more
View all episodesView all episodes
Download on the App Store

Lem'alar MecmuasıBy Av. Ali Kurt