Davetul İslam

1001 - Rabıta Nedir? Dinde Yeri Var Mıdır? - Necati Koçkesen


Listen Later

Rabıta Caiz Midir
Necati Koçkesen • 6 Aralık 2022
Selamun aleykum hocam. Rabıta yapmanın dinimizde hükmü nedir?
Aleyküm selam. Değerli kardeşim, râbıta islamda olmayan hattâ ilk tasavvuf ehlinin bile bilmediği bir şeydir. 1500 yıllarına kadar yani Allah rasûlünden 900 sene sonrasına kadar hiç bir kitapta râbıta diye bir şey geçmez. Nitekim tasavvufun ana kaynak kitaplarından olan Kuşeyri risalesinde tasavvufî kelimelerin hepsi açıklanmasına rağmen râbıtadan bahsedilmez. Rabıta 1500lü yıllardan sonra yavaş yavaş tasavvufa girmeye başlamıştır. Rabıta esasında Hint kökenlidir. Halid-i Bağdâdî Hindistan'a giderek Abdullah Dıhlevî'ye intisab eder ve ondan râbıtayı alır. Geri döndüğünde râbıtayı târikatının bir düsturu hâline getirir. Rabıta müridi mürşidine en çok bağlayan şey olduğu için daha sonra bütün tarikatların olmazsa olmazı hâline getirilir. İki şekilde râbıta vardır. Râbıtâi Mevt ve Rabıtâi Şeyh. Râbıtâi Mevt (ölüm râbıtası) kişinin gözlerini kapatıp öldüğünü hayal etmesi, sonra kabre konduğunda sorgu meleklerinin gelip sorularını sormalarını, sonra kabirden kalkıp mahşer yerine doğru insanların sürülmesini hayal etmek. Bunda bir sakınca yoktur. Bu ölümü ve âhireti hatırlatır. İnsanın dünya hırsını törpüler ve îmanı kuvetlendirir. Râbıtâi Şey ise (ki bugünkü tarikatlarda olan râbıta budur), mürüdin zikir yaparken, dua yaparken veya ibâdet ederken şeyhini karşısındaymış gibi hayallemesi, şeyhinden çıkan bir nurun kendisine gelmesi ve kendisinden de Allah'a yükselmesi şeklinde tasavvur edilir. Şimdi, kendisi de daha önce bir Nakşibendi şeyhi iken daha sonra târikatı bırakan Ferit Aydın’ın Rabıta hakkında yazdığı rabıtâyı târifini okuyalım.
“Mürid, gerekli şartları yerine getirdikten ve gözlerini yumduktan sonra bütün dikkatini şeyhinin cismânî varlığı üzerinde toplamaya ve onun siluetini hayâlinde canlandırmaya çalışır. Nakşibendi Tarikatı’nın, özellikle yakın tarihte oluşmuş Süleymancılık ve Menzilcilik gibi bazı kollarında şeyhin fotoğrafına bakmak suretiyle de rabıta yapılmaktadır. Mürid bunu yaparken, şeyhinin nur deryası olduğuna inandığı kalbinden kendi kalbine bu nurların bir çağlayan gibi aktığını da aynı şekilde canlandırmaya gayret eder.
Mürşidin Ruhaniyetinden İstimdad Etmek:
Rabıtanın çok önemli kurallarından biri de budur. Nakşibendi ruhânîlerine ait mektup ve kitapçıklarda bunun önemi sıkça vurgulanmıştır.
‘Ruhaniyetten istimdad’ın ne demek olduğuna gelince bu, Müridin şeyhinden himmet, bereket ve yardım dilemesidir. Bunun için şeyhin genç, yaşlı, sağ ya da ölmüş olması arasında hiç bir fark yoktur. Hatta ölmüş olan şeyhin, kınından çekilmiş kılıç gibi olduğu, yani bütün maddesel kayıtlardan sıyrıldığı ve işlevini daha süratle yapabilecek durumda olduğu, yine bu tarikatın ruhanileri tarafından ifade edilmiştir. Dolayısıyla Müridin rabıta yaparken içinden, şeyhinin sûretini canlandırmasıyla birlikte ondan himmet ve medet dilemesi rabıtanın kaçınılmaz bir kuralıdır…’ (Tarikatta Rabıta ve Nakşibendilik 26-32 özetle.)
Görüldüğü gibi bu tarifte müridin ibadet yaparken, zikir yaparken, tefekkür yaparken şeyhini hatırlaması ve onun ruhâniyetinden yardım istemesi vardır ki ölmüş olan şeyhlere bile rabıta yapılır ve onların ruhlarından bile yardım istenir. Bu ise islamda olmayan şirk kokan bir uygulamadır. Ne Allah’ın kitabında ne rasûlullahın sünnetinde, ne sahabe devrinde ve de tâbiîn ve etbâi tâbiîn döneminde böyle bir şey yoktu. Dolayısı ile râbıta sonradan dine sokulan bid’at bir uygulamadır ama şirk kokan bid’at bir uygulamadır. Bu ibâdetlerde, zikirlerde Allah ile kul arasına aracı koymak demektir. Halbuki Allah kullarından direkt kendisine ibadet etmelerini ve kendisine dua etmelerini istemiştir.
Nitekim Allah bakara sûresi 186. Âyette şöyle buyurur:
“Kullarım sana benden sorarlarsa (bilsinler ki) ben onlara yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin duasını kabul ederim. Şu halde benim çağrıma kulak versin ve bana iman etsinler. Olur ki doğru yola uyarlar.”
Kaf sûresi 16. Âyette de şöyle buyrulur:
“Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler verdiğini biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.
Şimdi, bize şah damarımızdan daha yakın Allah varken biz neden bir başkasını hayalleyelim? Direkt Allah’tan değil de neden bir başkasının rûhâniyetinden yardım isteyelim? Bu Mekkeli müşriklerin çeşitli ilahlara “bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara yöneliyoruz” demelerinden ne fark var?
Eğer ibâdetlerde, zikirlerde, tefekkürlerde birisi hayal edilmesi gerekseydi Allah rasûlü ashabına ibâdet ederken, zikir yaparken beni hayal edin demez miydi?
Tekrar edecek olursak, Müslümanlar rabıta bid’atından uzak durmaları gerekir. Dikkatli dil kullanarak rabıta yapan herkesi müşriklikle suçlamamaya dikkat etmemiz gerekirse de râbıtânın şirk kokusu barındırdığı da bir gerçektir. Selam ve dua ile.
#islam #tevhid #fpy
...more
View all episodesView all episodes
Download on the App Store

Davetul İslamBy Necati Kockesen