
Sign up to save your podcasts
Or
Demek medeniyetin ref‘-i tesettürü, hilâf-ı fıtrattır. Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla beraber, o ma‘den-i şefkat ve kıymetdar birer refîka-i ebediye olabilen kadınları, tesettür ile sukūttan, zilletten ve ma‘nevî esâretten ve sefâletten kurtarıyor. Hem kadınlarda, ecnebî erkeklere karşı fıtraten korkaklık ve tahavvüf var. Tahavvüf ise, fıtraten tesettürü iktizâ ediyor. Çünkü sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak, sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmetle çekmekle beraber, hâmîsiz bir veledin terbiyesiyle sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika, o gayr-i meşrû‘ zevkin belâsını çekmek ihtimâli var ve kesretle vâki‘ olduğundan, cidden şiddetle nâ-mahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti sakınmak ister.Sayfa 207Ve tesettür etmekle nâ-mahremin iştihâsını açmamak ve tecâvüzüne meydan vermemek, zayıf hilkati emreder ve kuvvetli ihtâr eder. Ve bir siperi ve kal‘ası, çarşafı olduğunu gösterir. Mesmûâtıma göre, merkez ve pâyitaht-ı hükûmette, çarşı içinde, gündüzde, ahâlinin gözleri önünde, gāyet âdî bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların o hayâsız yüzlerine bir şamar vuruyor.İkinci Hikmet: Kadın ve erkek ortasında gāyet esaslı ve şiddetli münâsebet ve muhabbet ve alâka; yalnız dünyevî hayatın ihtiyâcından ileri gelmiyor. Evet bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsûs bir refîka-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refîka-i hayattır. Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refîka-i hayat olacaktır; elbette ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celbetmemek ve kocasını darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan kocasının, sırr-ı îmâna binâen onun ile alâkası, hayat-ı dünyeviyeye münhasır değil ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsûs, muvakkat bir muhabbet değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refîka-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle ve hürmetle alâkadârdır. Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyârlık ve çirkinlik vaktinde dahi, o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukābil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsîs etmesi ve muhabbetini ona hasretmesi muktezâ-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, pek çok kaybeder.Hem şer‘an koca, karıya küfüv olmalı. Yani birbirine münâsib olmalı. Bu küfüv ve denk olmanın, en mühimmi diyânet noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki; kadınının diyânetine bakıp kadınını taklîd eder. Refîkasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur. Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyânetine bakıp “Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim” diyerek takvâya girer. Veyl o erkeğe ki; sâliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefâhete girer. Ne bedbahttır o kadın ki; müttakî kocasını taklîd etmez. O mübârek ebedî arkadaşını kaybeder. Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fıskını ve sefâhetini taklîd ediyorlar. Ve birbirinin ateşe atılmasına yardım ediyorlar.Üçüncü Hikmet: Bir âilenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mâbeyninde bir emniyet-i mütekābile ve samîmî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık, o emniyeti bozar ve o mütekābil hürmet ve muhabbeti de kırar. ÇünküSayfa 208açık-saçıklık kılığına giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzelini görmediğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından daha iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. O vakit, o samîmî muhabbet ve hürmet-i mütekābile gitmekle beraber, gāyet çirkin ve gāyet alçakça bir hissi uyandırmaya sebebiyet verebilir. Şöyle ki; insan, hemşîresi misillû mahremlerine karşı fıtraten şehevânî hissi taşıyamıyor. Çünkü; mahremlerin sîmâları, karâbet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşrûayı ihsâs ettiği cihetle; nefsî ve şehevânî temâyülâtı kırar.
Demek medeniyetin ref‘-i tesettürü, hilâf-ı fıtrattır. Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla beraber, o ma‘den-i şefkat ve kıymetdar birer refîka-i ebediye olabilen kadınları, tesettür ile sukūttan, zilletten ve ma‘nevî esâretten ve sefâletten kurtarıyor. Hem kadınlarda, ecnebî erkeklere karşı fıtraten korkaklık ve tahavvüf var. Tahavvüf ise, fıtraten tesettürü iktizâ ediyor. Çünkü sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak, sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmetle çekmekle beraber, hâmîsiz bir veledin terbiyesiyle sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika, o gayr-i meşrû‘ zevkin belâsını çekmek ihtimâli var ve kesretle vâki‘ olduğundan, cidden şiddetle nâ-mahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti sakınmak ister.Sayfa 207Ve tesettür etmekle nâ-mahremin iştihâsını açmamak ve tecâvüzüne meydan vermemek, zayıf hilkati emreder ve kuvvetli ihtâr eder. Ve bir siperi ve kal‘ası, çarşafı olduğunu gösterir. Mesmûâtıma göre, merkez ve pâyitaht-ı hükûmette, çarşı içinde, gündüzde, ahâlinin gözleri önünde, gāyet âdî bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların o hayâsız yüzlerine bir şamar vuruyor.İkinci Hikmet: Kadın ve erkek ortasında gāyet esaslı ve şiddetli münâsebet ve muhabbet ve alâka; yalnız dünyevî hayatın ihtiyâcından ileri gelmiyor. Evet bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsûs bir refîka-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refîka-i hayattır. Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refîka-i hayat olacaktır; elbette ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celbetmemek ve kocasını darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan kocasının, sırr-ı îmâna binâen onun ile alâkası, hayat-ı dünyeviyeye münhasır değil ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsûs, muvakkat bir muhabbet değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refîka-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle ve hürmetle alâkadârdır. Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyârlık ve çirkinlik vaktinde dahi, o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukābil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsîs etmesi ve muhabbetini ona hasretmesi muktezâ-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, pek çok kaybeder.Hem şer‘an koca, karıya küfüv olmalı. Yani birbirine münâsib olmalı. Bu küfüv ve denk olmanın, en mühimmi diyânet noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki; kadınının diyânetine bakıp kadınını taklîd eder. Refîkasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur. Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyânetine bakıp “Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim” diyerek takvâya girer. Veyl o erkeğe ki; sâliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefâhete girer. Ne bedbahttır o kadın ki; müttakî kocasını taklîd etmez. O mübârek ebedî arkadaşını kaybeder. Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fıskını ve sefâhetini taklîd ediyorlar. Ve birbirinin ateşe atılmasına yardım ediyorlar.Üçüncü Hikmet: Bir âilenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mâbeyninde bir emniyet-i mütekābile ve samîmî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık, o emniyeti bozar ve o mütekābil hürmet ve muhabbeti de kırar. ÇünküSayfa 208açık-saçıklık kılığına giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzelini görmediğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından daha iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. O vakit, o samîmî muhabbet ve hürmet-i mütekābile gitmekle beraber, gāyet çirkin ve gāyet alçakça bir hissi uyandırmaya sebebiyet verebilir. Şöyle ki; insan, hemşîresi misillû mahremlerine karşı fıtraten şehevânî hissi taşıyamıyor. Çünkü; mahremlerin sîmâları, karâbet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşrûayı ihsâs ettiği cihetle; nefsî ve şehevânî temâyülâtı kırar.