Hülagu Han ‘ın komutasında Bağdat’a girildiğinde yapılan yağma, yıkım ve katliam... Hülagu’ya bile tiksinti verdiğinden, karargahını şehrin dışında bir yere kurmuştur. Bir gün, o karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber karşısında âlimler korku ve endişeye kapılırlar. Öldürülmek endişesiyle kimse bu davete icabet etmek istemez. Ancak Kadıhan isimli, ufak tefek daha sakalı bile bitmemiş genç bir alim daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagu ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister.
Kadıhan’ın bu cesareti, Hülagu’nun şerrinden korkan ulema sınıfını rahatlatır. Genç alimin istekleri hemen karşılanır.
Kadıhan, hayvanlarla birlikte Hulagu Han’ın çadırına varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer, kendisini tanıtır ve kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler.
Hülagu Han genci tepeden tırnağa süzer, hiç de beklediği alim tipine benzetemez. Ve, biraz da asabi şekilde; “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der.
Hülagu Han, genç alimin bu sözlerinden etkilenir, karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve “şöyle otur bakalım” diyerek ilk sorusunu yöneltir.
“-Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” Kadıhan gayet sakin bir şekilde;
“-Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der. Hülagu Han bu sefer ikinci sorusunu sorar;
“-Peki, beni buradan kim gönderebilir?” Genç alimin cevabı yine çok kapsamlı ve ibretliktir;
“O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın”