Aleyküm selam ve rahmetullahi ve berakâtüh.
Değerli kardeşim,
Şarta bağlı nikâh akdinin kurulup kurulamayacağı hususunda fukâha arasında ihtilaf vardır. Böyle bir nikâhın kurulabileceğini savunanların öne sürdükleri en önemli deliller: “Sizin, kadınları kendinize helal kılmak için öne sürdüğünüz şartlar, yerine getirmeniz gereken en önemli şartlardır” hadisi ile “Müslümanlar şartları üzerinedir (yani şartları yerine getirirler)” (Darimî, “Kaza”, 12) hadisidir. Bu gruba göre mâlî konularda ileri sürülen şartlara riayet edilmesi gerektiği gibi nikâh konusundaki şartlara da hatta onlardan daha öncelikli olarak riayet edilmesi gerekir. Çünkü Şari’ başkasının malını onun rızası olmaksızın almayı haram kılmıştır. Nitekim kadının da ileri sürülen şart olmaksızın aile hayatına başlamaya rızası olmayacağında şüphe yoktur. Zira ferç (kadınlık) maldan daha üstün bir konudur. Nasıl ki mal rıza olmadan haram oluyorsa, ferç yani aile hayatının başlaması bundan daha da öncelikli olarak haram olmalıdır. (İbn Müflih, Ebû İshak Burhaneddin İbrâhim b. Muhammed el Mübdi' fî şerhi'l-Mukni', thk; Muhammed Hasan Muhammed Hasan İsmail eş-Şafii’, Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997, VI, 147)
Bu görüşte olanlar, kadının “beldesinden çıkarılmama, kocasının üzerine evlenmemesi/kuma getirmemesi veya kocasıyla sefere çıkmama” gibi ileri sürdüğü şartlar konusundaki ihtilafta da tutumlarını sürdürmüşlerdir. Selef ve haleften bu şartların yerine getirilmesi gerektiğini söyleyenler, bu şartlar yerine getirilmediği takdirde zikredilen hadisler sebebiyle kadının kocasından ayrılma hakkına sahip olduğu görüşündedirler. Çünkü bu şartlar nikâh akdinin amaçlarına ters düşmeyecek şekilde kadına bir menfaat sağlamaktadır. Taraflara menfaat sağlayan her şart akde de menfaat sağlamaktadır. Bu nedenle de bağlayıcıdır. Bu görüşte olanların bir diğer delili de Buhari (ra)’nin Hz. Ömer (ra)’den naklettiği “Hakların sınırları şartlara göredir” (Buhari, “Nikâh”, 53; Buhari, “Şartlar”, 6) hadisidir. Buna göre kişilerin sahip olduğu hakları, önceden belirlenen şartlar tayin eder. Bu hadis de şartlara riayet etmenin gerekliliğini göstermektedir.
Hanefî fukahaya göre ise hakkında emir ya da nehy bulunmayan, akdin muktezasından olmayan, akdin manasını ve şeriatı çevreleyen şartların dışında olan şartları yerine getirmek gerekmezken, bu şartlarla kurulan bir akit sahih olarak devam eder.104 (el- Aynî, Ebû Muhammed Bedreddin Mahmûd B. Ahmed B. Musa el-Hanefi, el-Binaye fî şerhi'l-hidaye, tsh; Muhammed Ömer, yy: Dârü'l-Fikr, 1980, IV, 225; Zehebi, Muhammed Hüseyin, el- Ahvâlü’ş-şahsiyye beyne mezhebi Ehli’s-Sünne ve mezhebi’l-Ca’feriyye, Kahire: Dârü’l-Hadis, 2010, s.56)
Buna delil olarak da “Allah’ın kitabında bulunmayan her şart bâtıldır” (Buhârî, “Büyu‘”, 73; Nesâi, “Talak”, 31) hadisi ile akde mülayim olmayan şartların helali haram yapma anlamı taşıdığını söyleyerek “Müslümanlar şartları üzeredir (yani şartları yerine getirirler). Ancak haramı helal, helali haram yapan şartlar hariçtir” (Tirmizî, “Ahkâm”, 17) hadisine işaret ederler. (Zeyla’î, Fahrettin Osman Hanefî, Tebyînü’l-hakayık şerhu kenzi’d-dekaik, Kahire: Daru’l- kütübi’l-İslami, 1313, II, 149 ; Garavi, Hukukü'l-mer'e fi'z-zevac, s. 39)
Hanefî mezhebinin, akitlerde ileri sürülen şartların serbestiyeti konusundaki tutumlarının sebebi, tarafların akitle elde ettikleri haklardaki denge prensibi üzerinde fazlaca durmalarıdır. Onlara göre taraflardan birinin lehine bir şart koşmak, bu dengeyi bozarak nizaya yol açar. Ayrıca bu menfaat, ona karşılık gelecek bir bedel olmaksızın akdin muktezasının üzerine zait bir menfaat olmasıyla dinen yasak olan fazlalık faizine (ribe’l-fadl) de benzemektedir. (Zerka, el-Fıkhü'l-İslâmî, I, 478)
Hanefî ve Hanbelî hukukçuları arasında en fazla tartışma konusu olan nokta evlenen kadının, kocasının tek eşli olarak evliliğe devamını şart koşmasının mümkün olup olmadığıdır. Hanefî fukâha bu şartın geçerli olmadığını, Allah'ın verdiği bir iznin bu şartla ortadan kaldırılmış sayılacağını ileri sürmektedirler. Hanbelîler ise bu şartın mümkün ve kocayı bağlayıcı olduğunu, çünkü bu şartın geçerli olmadığını ortaya koyan bir nassın mevcut bulunmadığını ve bu şartın kadına yarar sağladığını söylemektedirler. Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi bu konuda Hanbelî mezhebinin görüşünü kabul etmiş ve bu tür bir şartı geçerli saymıştır (md. 38).
Şunu da unutmayalım ki ne Allah Rasulü’nün eşleri ne de sahabî eşlerinin böyle bir şart koştuklarını bilmiyoruz. Muhammed Emin Yıldırım’ın kitabında, Allah rasûlü kızlarını everirken damatlarına bu şartı koşmuştu, demesi doğru değildir. Sadece Hz. Ali Hz. Fâtıma’nın üzerine Ebû Cehil’in kızıyla evlenmek isteyince Allah Rasulü; “Ebû Talibin oğlu Ebû Cehil’in kızı ile evlenecekse Muhammed’in kızını bıraksın”, demiştir. Hz. Ali de evlenmekten vaz geçmişti. Fakat bu Allah Rasûlü ve Hz. Fatıma’ya has bir olaydır. Belirli şahıslarla ilgili Has bir olay (hususi bir olay) başkalarına delil olamaz.