Sözler Mecmuası

17. Söz/7, Sh 85 | Yıldızları konuşturan bir yıldıznâme | Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olacak tarîkler


Listen Later

Bir vakit, Barla’da, Çam Dağı’nda, yüksek bir mevki‘de, gecede semânın yüzüne baktım. Gelecek fıkralar birden hutûr etti. Yıldızların lisân-ı hâl ile konuşmalarını hayâlen işittim gibi bu yazıldı. Nazım ve şiir bilmediğim için şiir kaidesine girmedi. Tahattur olduğu gibi yazılmış. Dördüncü Mektub ile Otuz İkinci Söz’ün Birinci Mevkıfı’nın âhirinden alınmıştır.

Yıldızları konuşturan bir yıldıznâme
Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,
Nâme-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
"Bir Kadîr-i Zülcelâlin haşmet-i sultanına,
Birer burhan-ı nurefşânız vücud-u Sânia,
Hem vahdete, hem kudrete şahitleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan,
Nazenin mu'cizâtı çün melek seyranına,
Bu semânın arza bakan, Cennete dikkat eden,
Binler müdakkik gözleriz biz. (Hâşiye)
Tûbâ-yı hilkatten semâvât şıkkına hep kehkeşân ağsânına,
Bir Cemîl-i Zülcelâl’in dest-i hikmetle takılmış pek güzel meyveleriz biz.
Şu semâvât ehline birer mescid-i seyyâr, birer hâne-i devvâr, birer ulvî âşiyâne,
birer misbâh-ı nevvâr, birer gemi-i Cebbâr, birer tayyâreleriz biz.
Bir Kadîr-i Zülkemâl’in, bir Hakîm-i Zülcelâl’in birer mu‘cize-i kudret, birer hârika-i san‘at-ı Hâlikāne, birer nâdire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nûr âlemiyiz biz. Böyle yüz bin dil ile yüz bin burhân gösteririz, işittiririz insan olan insana. Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz. Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize musahharız, müsebbihiz, zikrederiz âbidâne, kehkeşânın halka-i kübrâsına mensub birer meczublarız biz.” dediklerini hayâlen dinledim.
Hâşiye: Yani cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezraacığı olan zeminin yüzünde hadsiz mu‘cizât-ı kudret teşhîr edildiğinden; semâvât âlemindeki melâikeler, o mu‘cizâtı, o hârikaları temâşâ ettikleri gibi; ecrâm-ı semâviyenin gözleri hükmünde olan yıldızlar dahi, güya melâikeler gibi zemin yüzündeki nâzenîn masnûâtı gördükçe cennet âlemine bakıyorlar. O muvakkat hârikaları bâkî bir sûrette cennette dahi müşâhede ediyorlar gibi, bir zemine, bir cennete bakıyorlar. Yani o iki âleme nezâretleri var, demektir.
Zeyil
En kısa bir tarîk-i Kur’ânî olan Kader Risâlesi’nin zeyli, en acemi bir müstensihin tevâfuku bilmeyerek perişan bir sûrette yazdığı nüshasında birinci sahîfesinde altmış altı kelime tevâfuka girdiğini hayretle gördük. İşaret koyduk. Aynen istinsâh ettik. Âdetâ misil kelime kalmamış, illâ birbirine tevâfuk etmiştir. Bundan anladık ki, bu küçücük zeylin büyük bir ehemmiyeti var. Herkese menfaatlidir. Kader Risâlesi’ni herkes okumadığı için ondan istifâde edilmiyordu. Bu sır, işaret etti ki, müşkil Risâle-i Kader’den alınıp kolay bir yere yazılsın.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur’ân’dan alınmıştır. Fakat tarîkatlerin bazısı bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde kāsır fehmimle Kur’ân’dan istifâde ettiğim acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkîdir.
Evet, acz dahi aşk gibi, belki daha eslem bir tarîktir ki; ubûdiyet tarîkiyle mahbûbiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine îsâl eder. Hem şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki; Rahîm ismine îsâl eder. Hem tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin ve daha parlak bir tarîktir ki; Hakîm ismine îsâl eder. Şu tarîk, hafî tarîkler misillü, ‘Letâif-i Aşere’ gibi on hatve değil; ve tarîk-i cehrîye gibi ‘Nüfûs-u Seb‘a’ yedi mertebeye atılan adımlar değil, belki “dört hatve” den ibârettir. Tarîkatten ziyâde hakîkattir, şerîattır. Yanlış anlaşılmasın acz ve fakr ve kusurunu Cenâb-ı Hakk’a karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir. Şu kısa tarîkin evrâdı ittibâ‘-ı sünnettir. Ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa namazı ta‘dîl-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbîhâtı yapmaktır.

...more
View all episodesView all episodes
Download on the App Store

Sözler MecmuasıBy Av. Ali Kurt