
Sign up to save your podcasts
Or
Beşinci Nükte: “Üç mes’ele” dir. Birinci Mes’ele: Asıl musibet, muzır musibet, dine gelen musibettir. Musîbet-i dîniyeden her vakit dergâh-ı İlâhîye ilticâ edip feryâd etmek gerektir. Fakat dînî olmayan musibetler, hakîkat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtâr-ı Rahmânîdir. Nasıl ki, bir çoban, gayrın tarlasına tecâvüz eden koyunlarına taş atar. Onlar o taştan hissederler ki, zararlı işten kurtarmak için bir ihtârdır. Memnunâne dönerler. Öyle de, çok zâhirî musibetler var ki; İlâhî birer ihtârdır, birer îkāzdır. Ve bir kısmı keffâretü’z-zünûbdur. Ve bir kısmı gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve za‘fını bildirerek bir nevi‘ huzûr vermektir. Musibetin hastalık olan nev‘i, sâbıkan geçtiği gibi o kısım, musibet değil, belki bir iltifât-ı Rabbânîdir, bir tathîrdir. Rivâyette vardır ki: “Ermiş bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyorsa, sıtmalı bir hastanın titremesinden de günahları öyle dökülüyor.” Hazret-i Eyûb Aleyhisselâm, münâcâtında istirâhat-i nefsi için duâ etmemiş, belki musibet, zikr-i lisânîye ve tefekkür-ü kalbîye mâni‘ olduğu zaman, ubûdiyet için şifâ taleb eylemiş.
Beşinci Nükte: “Üç mes’ele” dir. Birinci Mes’ele: Asıl musibet, muzır musibet, dine gelen musibettir. Musîbet-i dîniyeden her vakit dergâh-ı İlâhîye ilticâ edip feryâd etmek gerektir. Fakat dînî olmayan musibetler, hakîkat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtâr-ı Rahmânîdir. Nasıl ki, bir çoban, gayrın tarlasına tecâvüz eden koyunlarına taş atar. Onlar o taştan hissederler ki, zararlı işten kurtarmak için bir ihtârdır. Memnunâne dönerler. Öyle de, çok zâhirî musibetler var ki; İlâhî birer ihtârdır, birer îkāzdır. Ve bir kısmı keffâretü’z-zünûbdur. Ve bir kısmı gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve za‘fını bildirerek bir nevi‘ huzûr vermektir. Musibetin hastalık olan nev‘i, sâbıkan geçtiği gibi o kısım, musibet değil, belki bir iltifât-ı Rabbânîdir, bir tathîrdir. Rivâyette vardır ki: “Ermiş bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyorsa, sıtmalı bir hastanın titremesinden de günahları öyle dökülüyor.” Hazret-i Eyûb Aleyhisselâm, münâcâtında istirâhat-i nefsi için duâ etmemiş, belki musibet, zikr-i lisânîye ve tefekkür-ü kalbîye mâni‘ olduğu zaman, ubûdiyet için şifâ taleb eylemiş.