Lem'alar Mecmuası

5/6/7. Lem'a/1, Sh 23|Sure-i Feth'in son üç âyetinin gaybdan yedi cihetle mu'cizâne haber vermesi


Listen Later

YEDİNCİ LEM‘A

Sûre-i Feth’in âhirindeki âyetin yedi nevi‘ ahbâr-ı gaybiyesine dâirdir.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُ۫سَكُمْ وَمُقَصِّر۪ينَ لَا تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَر۪يبًا ٭ هُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰي وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَي الدّ۪ينِ كُلِّه۪ وَكَفٰي بِاللّٰهِ شَه۪يدًا ٭ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُ اَشِدَّٓاءُ عَلَي الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰي عَلٰي سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظ۪يمًا
Hâşiye: Risâle-i Hasbiye olan Dördüncü Şuâ‘ hem bu nüktenin, hem yazılmayan Beşinci Lem‘a’nın hakîkatini bir derece beyân etmesiyle o lem‘a yerine geçmiştir. Sûre-i Feth’in bu üç âyetinin çok vücûh-u i‘câzı vardır. Kur’ân-ı Mu‘-cizü’l-Beyân’ın on vücûh-u külliye-i i‘câziyesinden ihbâr-ı bilgayb vechi, şu üç âyette yedi-sekiz vecihle görünüyor. Birincisi: لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا ilâ âhirihî Feth-i Mekke’yi vukūundan evvel kat‘iyetle haber veriyor. İki sene sonra haber verdiği tarzda vukū‘ bulmuştur.
İkincisi: فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَر۪يبًا ifade ediyor ki: “Sulh-u Hudeybiye, çendân zâhiri İslâm aleyhinde görülmüş ve Kureyşîler bir derece gālib görünmüş olduğu halde, ma‘nen Sulh-u Hudeybiye, ma‘nevî büyük bir fetih hükmünde olacak ve sâir fütûhâta da anahtar olacak” diye ihbâr ediyor. Filhakîka, Sulh-u Hudeybiye ile, çendân maddî kılıç, gılâfına muvakkaten konuldu. Fakat Kur’ân-ı Hakîm’in bârika-âsâ elmas kılıcı çıktı; kalbleri, akılları fethetti. Musâlaha münâsebetiyle birbiriyle ihtilât ettiler. Mehâsin-i İslâmiyet ve envâr-ı Kur’âniye, inâd ve taassubât-ı kavmiye perdelerini yırtarak, hükmünü icrâ etti. Meselâ, bir dâhiye-i harb olan Hâlid bin Velîd ve bir dâhiye-i siyâset olan Amr’u-bni’l-Âs gibi, mağlûbiyeti kabûl etmeyen zâtlar, Sulh-u Hudeybiye ile cilvesini gösteren seyf-i Kur’ânî onları mağlûb edip, Medîne-i Münevvere’ye kemâl-i inkıyâd ile gelip İslâmiyet’e gerdendâde-i teslîm olduktan sonra Hazret-i Hâlid, bir “Seyfullâh” şekline girdi ve fütûhât-ı İslâmiyenin bir kılıcı oldu.
Mühim Bir Suâl: Fahrü’l-Âlemîn ve Habîb-i Rabbü’l-Âlemîn Hazret-i Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Sahâbelerinin, müşrikîne karşı Uhud’un nihâyetinde ve Huneyn’in bidâyetinde mağlûbiyetlerinin hikmeti nedir? Elcevab: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı Sahâbede bulunan ekâbir-i Sahâbeye, istikbâlde mukābil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zâtlar bulunduğundan, şânlı şerefli olan istikbâlleri nokta-i nazarında bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlâhiye, hasenât-ı istikbâliyelerinin bir mükâfât-ı muaccelesi olarak mâzîde onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış. Demek hazırdaki Sahâbeler, müstakbeldeki Sahâbelere karşı mağlûb olmuşlar. Tâ o müstakbel Sahâbeler, berk-ı süyûf korkusuyla değil, belki bârika-i hakîkat şevkiyle İslâmiyet’e girsin ve o şehâmet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin.
Üçüncüsü: لَا تَخَافُونَ kaydıyla ihbâr ediyor ki: “Sizler emniyet-i mutlaka içinde Ka‘be’yi tavâf edeceksiniz.” Halbuki, Cezîretü’l-Arab’da bedevî akvâmın çoğu düşman olmakla beraber, Mekke etrafı ve Kureyş kabîlesinin kısm-ı a‘zamı düşman iken “Yakın bir zamanda hiç havf edilmeden Ka‘be’yi tavâf edeceksiniz” diye ihbârıyla; Cezîretü’l-Arab’ı itâat altına almaya ve bütün Kureyş’in İslâmiyet içine girmesine ve emniyet-i tâmme vaz‘ edilmesine, delâlet ve ihbâr eder. Aynen haber verdiği gibi vukūa gelmiştir

...more
View all episodesView all episodes
Download on the App Store

Lem'alar MecmuasıBy Av. Ali Kurt