
Sign up to save your podcasts
Or
İkinci Meraklı Suâl: Bu iki ay zarfında heyecanlı bir vaz‘iyet-i siyâsiye karşısında hem bana, hem alâkadâr olduğum çok kardeşlerime kavî bir ihtimâl ile ferec verecek bir teşebbüsü etmek lâzım iken, o vaz‘iyete hiç ehemmiyet vermeyerek, bil’akis beni tazyîk eden ehl-i dünyânın lehinde olarak bir fikirde bulundum. Bazı zâtlar, hayret içinde hayrette kaldılar. Dediler ki: “Sana işkence eden bu mübtedi‘ ve kısmen münâfık, baştaki insanların ta‘kîb ettikleri siyâseti nasıl görüyorsun ki, ilişmiyorsun?” Verdiğim cevabın muhtasarı şudur ki: “Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve îmânın zedelenmesidir. Bunun çâre-i yegânesi, nûrdur. Nûr göstermektir ki, kalbler ıslah olsun, îmânlar kurtulsun. Eğer siyâset topuzu ile hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münâfık derecesine inerler. Münâfık, kâfirden daha fenâ olur. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslah etmez. O vakit küfür kalbe girer, saklanır; nifâka inkılâb eder. Hem nûr, hem topuz, ikisini bu zamanda benim gibi bir âciz yapamaz. Onun için bütün kuvvetimle nûra sarılmaya mecbûr olduğumdan, siyâset topuzu ne şekilde olursa olsun, bakmamak lâzım geliyor. Ama maddî cihadın muktezâsı ise; o vazîfe şimdilik bizde değildir. Evet ehline göre, kâfirin veya mürteddin tecâvüzâtına sed çekmek için topuz lâzımdır. Fakat iki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nûra kâfî gelir. Topuzu tutacak elimiz yok!”
İkinci Meraklı Suâl: Bu iki ay zarfında heyecanlı bir vaz‘iyet-i siyâsiye karşısında hem bana, hem alâkadâr olduğum çok kardeşlerime kavî bir ihtimâl ile ferec verecek bir teşebbüsü etmek lâzım iken, o vaz‘iyete hiç ehemmiyet vermeyerek, bil’akis beni tazyîk eden ehl-i dünyânın lehinde olarak bir fikirde bulundum. Bazı zâtlar, hayret içinde hayrette kaldılar. Dediler ki: “Sana işkence eden bu mübtedi‘ ve kısmen münâfık, baştaki insanların ta‘kîb ettikleri siyâseti nasıl görüyorsun ki, ilişmiyorsun?” Verdiğim cevabın muhtasarı şudur ki: “Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve îmânın zedelenmesidir. Bunun çâre-i yegânesi, nûrdur. Nûr göstermektir ki, kalbler ıslah olsun, îmânlar kurtulsun. Eğer siyâset topuzu ile hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münâfık derecesine inerler. Münâfık, kâfirden daha fenâ olur. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslah etmez. O vakit küfür kalbe girer, saklanır; nifâka inkılâb eder. Hem nûr, hem topuz, ikisini bu zamanda benim gibi bir âciz yapamaz. Onun için bütün kuvvetimle nûra sarılmaya mecbûr olduğumdan, siyâset topuzu ne şekilde olursa olsun, bakmamak lâzım geliyor. Ama maddî cihadın muktezâsı ise; o vazîfe şimdilik bizde değildir. Evet ehline göre, kâfirin veya mürteddin tecâvüzâtına sed çekmek için topuz lâzımdır. Fakat iki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nûra kâfî gelir. Topuzu tutacak elimiz yok!”