Altıncı Asıl: Beynennâs iştihâr bulmuş bazı hikâyeler bulunuyor ki, durûb-u emsâl hükmüne geçer. Hakîkî ma‘nâsına bakılmaz. Ne maksad için sevk edilir, ona bakılır. İşte bu nev‘den beynennâs teârüf etmiş bazı kıssa ve hikâyâtı, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir maksad-ı irşâdî için temsîl ve kinâye nev‘inden zikredivermiş. Şu nevi‘ mes’elelerin ma‘nâ-yı hakîkîsinde kusur varsa, örf ve âdât-ı nâsa âittir. Ve teârüf ve tesâmu‘-u umûmîye râci‘dir.
Yedinci Asıl: Pek çok teşbîh ve temsîller bulunuyor ki, mürûr-u zamanla veya ilmin elinden cehlin eline geçmesiyle hakîkat-i maddiye telakkî ediliyor. Hataya düşer. Meselâ, Sevr ve Hût isminde ve âlem-i misâlde sevr ve hût timsâlinde
Sayfa 133
berrî ve bahrî hayvanât nâzırlarından iki melâiketullâh, âdetâ bir koca öküz ve cismânî bir balık zannedilerek hadîse ilişilmiş. Hem meselâ, bir vakit huzûr-u Nebevîde, derin bir ses işitildi. Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki, “Bu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp da, ancak bu dakika cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür.” İşte bu hadîsi işiten, hakîkate vâsıl olmayan, inkâra sapar. Halbuki yirmi dakika o hadîsten sonra kat‘iyen sâbittir ki, biri geldi, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a dedi ki: “Meşhur münâfık, yirmi dakika evvel öldü.” Yetmiş yaşına giren o münâfık, cehennemin bir taşı olarak bütün müddet-i ömrü tedennîde, esfel-i sâfilîne, küfre sukūttan ibâret olduğunu, gayet belîğāne bir sûrette Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm beyân etmiştir. Cenâb-ı Hakk, o vefat dakikasında o sesi işittirip ona alâmet etmiştir.