Sözler Mecmuası

(75) 24. Söz/22, Sh 146 | 4.Dal/3 | Şu kainatta nebâtât ve cemâdât ile insanın vazifeleri nelerdir?


Listen Later

Üçüncü kısım ameleleri, nebâtât ve cemâdâttır. Onların cüz’-i ihtiyârîleri olmadığı için, maaşları yoktur. Amelleri hâlisan livechillâhtır ve Cenâb-ı Hakk’ın irâdesiyle ve ismiyle ve hesabıyla ve havl ve kuvvetiyledir. Fakat nebâtâtın gidişatlarından hissolunuyor ki, onların vezâif-i telkîh ve tevlîdde ve meyvelerin terbiyesinde bir çeşit telezzüzâtları var. Fakat hiç teellümâta mazhar değiller. Hayvan muhtar olduğu için, lezzet ile beraber elemi de var. Cemâdât ve nebâtâtın amellerinde ihtiyâr gelmediği için, eserleri de, ihtiyâr sâhibi olan hayvanların amellerinden daha mükemmel oluyor. İhtiyâr sâhibi olanların içinde, arı emsâli gibi vahiy ve ilhâm ile tenevvür edenlerin amelleri, cüz’-i ihtiyârîsine i‘timâd edenlerin amellerinden daha mükemmeldir. Yeryüzünün tarlasında nebâtâtın her bir tâifesi, lisân-ı hâl ve isti‘dâd diliyle Fâtır-ı Hakîm’den suâl ediyorlar, duâ ediyorlar ki: “Yâ Rabbenâ! Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün her bir tarafında tâifemizin bayrağını dikmek ile saltanat-ı rubûbiyetini lisânımızla i‘lân edelim. Ve rûy-u arz mescidinin her bir köşesinde, sana ibâdet etmek için bize tevfîk ver. Ve meşhergâh-ı arzın her bir tarafında senin esmâ-yı hüsnânın nakışlarını,
Sayfa 147
senin bedî‘ ve antika san‘atlarını, kendi lisânımızla teşhîr etmek için bize bir revâc ve seyahate iktidar ver.” derler. Fâtır-ı Hakîm, onların ma‘nevî duâlarını kabul edip ki, bir tâifenin tohumlarına kıldan kanatçıklar verir, her tarafa uçup gidiyorlar. Tâifeleri nâmına esmâ-yı İlâhiyeyi okutturuyorlar. Ekser dikenli nebâtât ve bir kısım sarı çiçeklerin tohumları gibi. Ve bir kısmına da insana lâzım veya hoşuna gidecek güzel et veriyor. İnsanı ona hizmetkâr edip her tarafa ekiyor. Bazı tâifelerine de hazmolmayacak sert bir kemik üstünde hayvanlar yutacak bir et veriyor ki, hayvanlar onu çok taraflara dağıtıyorlar. Bazılara da çengelcikleri verip, her temas edene yapışıyor. Başka yerlere giderek tâife-sinin bayrağını dikerler. Sâni‘-i Zülcelâl’in antika san‘atını teşhîr ediyorlar. Ve bir kısmına da acı düğelek denilen nebâtât gibi, saçmalı tüfenk gibi bir kuvvet verir ki, vakti geldiği zaman, onun meyvesi olan hıyârcık düşer. Saçmalar gibi birkaç metre yerlere tohumcuklarını atar, zer‘ eder. Fâtır-ı Zülcelâl’in zikir ve tesbîhini kesretli lisânlar ile söylettirmeye çalışırlar ve hâkezâ, kıyâs et.
Fâtır-ı Hakîm ve Kādir-i Alîm, kemâl-i intizâmla her şeyi güzel yaratmış, güzel techîz etmiş. Güzel gayelere tevcîh etmiş. Güzel vazîfelerle tavzîf etmiş. Güzel tesbîhât yaptırıyor. Güzel ibâdet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere, tabiatı, tesâdüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma. Çirkin etme. Çirkin yapma, çirkin olma.
Dördüncü kısım insandır. Şu kâinât sarayında bir nevi‘ hademe olan insanlar hem melâikeye benzer, hem hayvanâta benzer. Melâikeye, ubûdiyet-i külliyede, nezâretin şumûlünde, ma‘rifetin ihâtasında, rubûbiyetin dellâllığında meleklere benzer, belki insan daha câmi‘dir. Fakat insanın şerîre ve iştihâlı bir nefsi bulunduğundan, melâikenin hilâfına olarak pek mühim terakkıyât ve tedenniyâta mazhardır. Hem insan, amelinde nefis için bir haz ve zâtı için bir hisse aradığı için hayvana benzer. Öyle ise, insanın iki maaşı var. Biri cüz’îdir, hayvânîdir, muacceldir. İkincisi melekîdir, küllîdir, müecceldir. Şimdi, insanın vazîfesiyle maaşı ve terakkıyât ve tedenniyâtı, geçen yirmi üç aded sözlerde kısmen geçmiştir. Hususan On Birinci ve Yirmi Üçüncü’de daha ziyâde beyân edilmiş. Onun için şurada ihtisâr ederek kapıyı kapıyoruz. Erhamürrâhimîn’den, rahmet kapılarını bize açmasını ve şu Söz’ün tekmîline tevfîkini refik eylemesini niyâz ile, kusurumuzun ve hatamızın affını taleb ile hatmediyoruz.

...more
View all episodesView all episodes
Download on the App Store

Sözler MecmuasıBy Av. Ali Kurt