Sözler Mecmuası

(81) 27. Söz/4, Sh 162 | Zeyl | Sahabeler hakkındadır | Sahabelere, fazîlet-i külliyede yetişilemez


Listen Later

Yirmi Yedinci Söz’ün Zeyli
Sahâbeler hakkındadır.
Mevlânâ Câmî’nin dediği gibi derim:
يَا رَسُولَ اللّٰهْ چِه بَاشَدْ چُونْ سَكِ اَصْحَابِ كَهْفْ
دَاخِلِ جَنَّتْ شَوَمْ دَرْ زُمْرَۀِ اَصْحَابِ تُو
اُو رَوَدْ دَرْ جَنَّتْ مَنْ دَرْ جَهَنَّمْ كَيْ رَوَاسْتْ
اُو سَكِ اَصْحَابِ كَهْفْ مَنْ سَكِ اَصْحَابِ تُو
Sayfa 163
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
Sahâbeler hakkında
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَي الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ ilâ âhiri’l-âyet
Suâl ediyorsunuz: “Bazı rivâyetlerde vardır ki, ‘Bid‘aların revâcı hengâmında ehl-i îmân ve takvâdan bir kısım sulehâ, Sahâbe derecesinde veya daha ziyâde efdal olabilir’ diye rivâyetler vardır. Bu rivâyetler sahîh midir? Sahîh ise hakîkatleri nedir?” Elcevab: Enbiyâdan sonra nev‘-i beşerin en efdali Sahâbe olduğu, Ehl-i Sünnet ve Cemâatin icmâı bir huccet-i kātıadır ki, o rivâyetlerin sahîh kısmı, fazîlet-i cüz’iye hakkındadır. Çünkü cüz’î fazîlette ve hususî bir kemâlde, mercûhrâcihe tereccüh edebilir. Yoksa Sûre-i Feth’in âhirinde sitâyişkârâne tavsîfât-ı Rabbâniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur’ân’ın medh ü senâsına mazhar olan Sahâbelere, fazîlet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez. Şu hakîkatin pek çok esbâb ve hikmetlerinden, şimdilik üç sebebi tazammun eden “üç hikmeti” beyân edeceğiz.
Birinci Hikmet: Sohbet-i Nebeviyeöyle bir iksîrdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât, senelerle seyr ü sülûke mukābil hakîkatin envârına mazhar olur. Çünkü sohbette insibâğve in‘ikâs vardır. Ma‘lûmdur ki, in‘ikâs ve tebeiyetle, o nûr-u a‘zam-ı nübüvvetle beraber en azîm bir mertebeye çıkabilir. Nasıl ki bir sultanın hizmetkârı onun tebeiyetiyle öyle bir mevki‘ye çıkar ki, bir şâh çıkamaz. İşte şu sırdandır ki, en büyük veliler Sahâbe derecesine çıkamıyorlar. Hatta Celâleddîn-i Süyûtî gibi, uyanık iken çok def‘a sohbet-i Nebeviyeye mazhar olan veliler, Resûl-ü Ekrem (asm) ile yakazaten görüşseler ve şu âlemde sohbetine müşerref olsalar, yine Sahâbe’ye yetişemiyorlar. Çünkü Sahâbelerin sohbeti, nübüvvet-i Ahmediye (asm) nûruyla, yani Nebî olarak onunla sohbet ediyorlar. Evliyâlar ise, vefât-ı Nebevîden sonra Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı görmeleri, velâyet-i Ahmediye (asm) nûruyla sohbettir. Demek Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın onların nazarlarına temessül ve tezâhür etmesi, velâyet-i Ahmediye (asm) cihetindedir. Nübüvvet i‘tibâriyle değildir.
Madem öyledir; nübüvvet derecesi velâyet derecesinden ne kadar yüksek ise, o iki sohbet de o derece tefâvüt etmek lâzım gelir. Sohbet-i Nebeviyene derece bir iksîr-i nûrânî olduğu bununla anlaşılır ki, bir bedevî adam kızını sağ
Sayfa 164
olarak defnedecek bir kasâvet-i vahşiyânede bulunduğu halde, gelip bir saat sohbet-i Nebeviyeye müşerref olur, daha karıncaya ayağını basmaz derecede bir şefkat-i rahîmâneyi kesb ederdi. Hem câhil, vahşi bir adam, bir gün sohbet-i Nebeviyeye mazhar olur, sonra Çin ve Hind gibi memleketlere giderdi. Mütemeddin kavimlere muallim-i hakāik ve rehber-i kemâlât olurdu

...more
View all episodesView all episodes
Download on the App Store

Sözler MecmuasıBy Av. Ali Kurt