Bu lem‘a, birinci kerâmet-i Aleviye olup, gaybî kerâmâttan bahseden Sikke-i Tasdîk-i Gaybî mecmûasının 132. sahîfesinden 142. sahîfesine kadar yazılmış olduğundan, buraya dercedilmemiştir.
Sıkke-i Tasdîk-i Gaybî
Birinci Kerâmet-i Aleviye
Cây-ı dikkat: Şu acîb Lem‘anın ehemmiyeti üç noktadan geliyor: Birincisi ve en mühimi: Gizli kalmış, gaybî mühim bir mu‘cize-i Ahmediyeyi (asm) cevâmiü’l-kelim (Hâşiye) nev‘inden iki cümleden ibâret bir hadîs-i şerîf, iki sahîfe kadar hakāik-i târîhiyeyi ve iki devlet-i azîme-i İslâmiyenin hâtimelerini ifade ediyor.
İkincisi: Kerâmât-ı evliyâ hak olduğuna kat‘î bir burhângösteren Hazret-i Alî radıyallâhü anhın, latin hurûfunun kabûlünü tam tarihiyle ve tarz-ı tatbîkini iki kelime ile göstermesidir.
Üçüncüsü: Risâle-i Nûr şâkirdlerine ve nâşirlerine karşı Hazret-i Alî radıyallâhü anhın irşâdkârâne ve teveccühkârânebakması ve işaret etmesidir.
Hazret-i Gavs-ı A‘zam Şeyh-i Geylânî’nin (ks) sarâhat derecesindeki kerâmet-i gaybiyesini te’yîd ve takviye eden, Hazret-i Esedul-lâhi’l-Gālib Ali İbn-i Ebî Tâlib radıyallâhü anh ve kerremallâhu veche, Kasîde-i Ercûze-i meşhûresinde aynen ihbârât-ı Gavsiyeyi tasdîk edip işaret ediyor. Mecmûatü’l-Ahzâb’ın beş yüz seksen iki sahîfesinden beş yüz doksan yedinci sahîfesine kadar, o Ercûze’dir. O Ercûze’nin mevzuu ve içindeki maksad-ı aslî, İsm-i A‘zam'ı tazammun eden altı ismin ehemmiyetini beyân etmek, hem o münâsebetle istikbâldeki bir kısım umûr-u gaybiyeye ve te’sîs-i İslâmiyetteki bir kısım mücâhedâtına işaret etmektir.
Evet, Hazret-i İmâm-ı Alî radıyallâhü anh, üstâdı olan Habîbullâh Aleyhissalâtü Vesselâm’dan aldığı dersin bir kısmını işârî bir sûrette zikrediyor. Feth-i Hayber’deki hem mu‘cize-i Nebeviye, hem kerâmet-i Aleviye olan hârika vâkıayı bahsettiği gibi; te’sîs-i İslâmiyete temas eden mühim noktaları da bahsediyor, sonra istikbâle bakıyor. Peygamber-i Zîşân Aleyhissalâtü Vesselâm’dan
Hâşiye: Mu‘cizât-ı Ahmediye’ye (asm) dâir olan On Dokuzuncu Mektub’un cüz’-ü evvelinde zikredilen hadsiz ihbârât-ı gaybiye-i Ahmediye (asm) nev‘inden seksen mu‘cize-i gaybiye-i Ahmediye, (asm) bununla seksen bir olur.
Sayfa 133
aldığı dersle bir kısım A‘râbın kendisine karşı isyanlarından hiddet ederek demiş: ف۪ي عِلْمٍ تِسْع۪ينَ حِسَابِ الْفَارِس۪ي ٭ مِنْ بَعْدِ قَرْنٍ تَاسِعِ الْمَعَاص۪ي ٭ سَتَظْهَرُ الْفُرْسُ عَلَي الْاَعْرَابِ ٭ تَقْتُلُهُمْ كَقَتْلَةِ الدَّوَٓابِّ ٭ تَكُونُ مَبْدَأُ فِتَنِ عَوَابِسِ ٭ مُظْلِمَةً كَظُلْمَةِ الْخَنَاد۪يسِ Yani, “Dokuz karın sonra ‘Fürs’ yani akvâm-ı şarkiye, A‘râb üzerine hücum edecek. Galebe edip A‘râbı hayvan gibi kesecek. Öyle müdhiş fitneler ve karanlıklı musibetler ki, en karanlıklı gecelerden daha ziyâde karanlık olacak.”
İşte Hazret-i Alî radıyallâhü anhın bir kerâmet-i bâhiresi ki, kendinden beş yüz sene sonra gelen ve Arab Devlet-i Abbâsiyesini mahveden ve hadsiz kütüb-ü İslâmiyeyi nehr-i Fırât’a döken ve A‘râbı gayet zâlimâne katleden Hülâgū vâkıa-i meşhûresini haber veriyor. Çünki meşhur olan karın, kırk sene değil, o zamanın ıstılâhınca ağleb-i ömür olan altmış seneden ibârettir. Çünki bir devir altmış senede değişir.
Bu sûretle İmâm-ı Alî radıyallâhü anhın hicretten otuz sene sonra Kûfe’de yazdığı bu Ercûze’deki dokuz def‘a altmış, otuza ilâve edilse beş yüz yetmiş oluyor ki, Cengiz’in ve Hülâgū’nun hücum ve tahrîbât zamanıdır.