Sözler Mecmuası

(91) 29. Söz/2, Sh 181 | Mukaddime | Melâike ve rûhâniyât, insan ve hayvanların vücûdu kadar kat‘îdir


Listen Later

YİRMİ DOKUZUNCU SÖZاَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ ٭ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِتَنَزَّلُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ ٭ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَب۪ي ٭Şu makam, iki “Maksad-ı Esâs” ile, bir “Mukaddime” den ibârettir. Mukaddime: Melâike ve rûhâniyâtın vücûdu, insan ve hayvanların vücûdu kadar kat‘îdir, denilebilir. Evet, On Beşinci Söz’ün Birinci Basamağı’nda beyân edildiği gibi; hakîkat kat‘iyen iktizâ eder ve hikmet yakînen ister ki, zemin gibi semâvâtın dahi sekeneleri bulunsun ve zîşuûr sekeneleri olsun. Ve o sekeneler, o semâvâta münâsib bulunsun. Şerîatın lisânında pek çok muhtelifü’l-cins olan o sekenelere, ‘melâike ve rûhâniyât’ tesmiye edilir. Evet, hakîkat böyle iktizâ eder. Zîrâ şu zeminimiz, semâya nisbeten küçüklüğü ve hakāretiyle beraber zîşuûr mahlûklarla doldurulması, ara sıra boşaltıp yeniden yeni zîşuûrlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrîh eder ki, şu muhteşem burçlar sâhibi olan müzeyyen kasırlar misâli olan semâvât dahi, nûr-u vücûdun nûru olan zîhayat; ve zîhayatın ziyâsı olan zîşuûr ve zevi’l-idrâk mahlûklarla elbette doludur. O mahlûklar dahi ins ve cin gibi şu saray-ı âlemin seyircileri ve şu kâinât kitabının mütâlaacıları ve şu saltanat-ı rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Küllî ve umûmî ubûdiyetleri ile, kâinâtın büyük ve küllî mevcûdâtın tesbîhâtlarını temsîl ediyorlar. Evet, şu kâinâtın keyfiyâtı, onların vücûdlarını gösteriyor. Çünkü kâinâtı had ve hesaba gelmeyen, dakîk san‘atlı tezyînâtve o ma‘nîdâr mehâsin ile ve hikmetdâr nukūş ile süslendirip tezyîn etmesi, bilbedâhe ona göre mütefekkir ve istihsân edicilerin ve mütehayyir takdîr edicilerin enzârını ister, vücûdlarını taleb eder. Evet, nasıl ki hüsün, elbette bir âşık ister. Taâm ise aç olana verilir. Öyle ise, şu nihâyetsiz hüsn-ü san‘at içinde gıdâ-yı ervâh ve kūt-u kulûb, Elbette melâike ve rûhânîlere bakar, gösterir.Hâşiye: Tevâfukta hâric kalan (ي، ت، ش، د) satırların mecmûuyla, Risâle-i Nûr müellifinin hayatının başlangıcı olan 1294 (m. 1877) tarihini göstermekle beraber, isimdeki (ي) hâriç nüktesiz, tevâfuksuz kalan (ل ن) zammı ile beraber, işâret-i Gavsiyedeki iki işâret-i gaybiyeye muvâfık olarak, Risâle-i Nûr’un müntehâ-yı te’lîfi olacak olan 1364 (m. 1949) tarihini göstermekle, o iki işareti te’yîd etmekle, onlar ile teeyyüd ediyor. Risâle-i Nûr Kur’ân’ın hâs bir tefsîri olmak cihetiyle, nüzûl-ü Kur’ânın yirmi üç senesine muvâfık olarak, Yirmi Dokuzuncu Söz’ün başındaki sahîfesinin tevâfuktan hâriçte kalan harfleri satırlar ile iki işâret-i Gavsiyeye muvâfık olarak müntehâ-yı te’lîfi olacak olan bin üç yüz altmış dört (m. 1949) tarihini; ve âhirki sahîfesi elifler ile mebde’-i te’lîfi olan bin üç yüz kırk bir (m. 1926) tarihini gösterdiğinden, müddet-i te’lîf yirmi üç sene olup, Risâle-i Nûr’un menbaı ve ma‘deni olan Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân’ın müddet-i nüzûlüne tevâfuku, i‘câz-ı Kur’ânînin bir şu‘lesi tefsîrine in‘ikâs ettiğini gösteriyor.Re’fet, Rüşdü, Husrev

...more
View all episodesView all episodes
Download on the App Store

Sözler MecmuasıBy Av. Ali Kurt