Fluent Fiction - Turkish:
A Snapshot of Friendship: Capturing Life in Cappadocia Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:
fluentfiction.com/tr/episode/2025-09-17-22-34-02-tr
Story Transcript:
Tr: Cappadocia'nın kendine özgü güzellikleri arasında sabahın erken saatleri yeni bir gün daha getiriyordu.
En: Among the unique beauties of Cappadocia, the early morning was bringing forth another new day.
Tr: Gökyüzü, turuncu ve pembe renklere bürünüyor, sıcak hava balonları gökyüzünde süzülerek muhteşem bir manzara oluşturuyordu.
En: The sky was clothed in oranges and pinks, and the hot air balloons were gliding through the sky, creating a magnificent view.
Tr: Emir, bu anı yakalamak için sabırsızlanıyordu.
En: Emir was eager to capture this moment.
Tr: Ancak kırık ayağı nedeniyle kendine kızgındı ve içindeki tutku sönmeye yüz tutmuştu.
En: However, due to his broken leg, he was frustrated with himself and his passion was beginning to fade.
Tr: Bir sabah Leyla ve Yusuf, Emir'in kapısını çaldı.
En: One morning Leyla and Yusuf knocked on Emir's door.
Tr: Leyla'nın gözlerinde her zaman sıcak bir gülümseme, Yusuf'un ise çekingen bir tavrı vardı.
En: Leyla always had a warm smile in her eyes, while Yusuf had a shy demeanor.
Tr: Emir'e yardım etmeye karar vermişlerdi.
En: They had decided to help Emir.
Tr: Leyla, "Emir, bu sabah o fotoğrafı çekmelisin.
En: Leyla said determinedly, "Emir, you should take that photo this morning.
Tr: Biz yanındayız," dedi kararlılıkla.
En: We're with you."
Tr: Yusuf da kardeşini cesaretlendirdi, "Evet abi, birlikte başarabiliriz."
En: Yusuf also encouraged his brother, "Yes bro, we can do it together."
Tr: Emir, içindeki tereddütlere rağmen kabul etti.
En: Despite his hesitations, Emir agreed.
Tr: Üçü birlikte yola çıktılar.
En: The three of them set off together.
Tr: Rüzgâr hafifçe esiyordu ve ağaçlar sarı yapraklarını yerlere bırakmıştı.
En: A light breeze was blowing, and the trees had cast their yellow leaves to the ground.
Tr: Leyla, Emir'in koluna girerek ona destek oldu.
En: Leyla linked her arm with Emir's, providing him support.
Tr: Yusuf, iki adım önde ilerliyor, kestirme ve daha az zorlu bir yol bulmaya çalışıyordu.
En: Yusuf was walking a few steps ahead, trying to find a shortcut and a less challenging path.
Tr: Yavaş ama emin adımlarla yürüdüler.
En: They walked slowly but surely.
Tr: Emir’in bacağı ağrısa da, Leyla’nın dostluğu ve Yusuf’un dikkati ona güç veriyordu.
En: Even though Emir's leg was aching, Leyla's friendship and Yusuf's attentiveness gave him strength.
Tr: Nihayet, uzun ve zor bir yürüyüşün ardından, arzuladığı manzaraya ulaştılar.
En: Finally, after a long and difficult walk, they reached the view they longed for.
Tr: Tam zamanında!
En: Just in time!
Tr: İlk ışıklar zirvelerin ardında beliriyor, vadileri ışıkla dolduruyordu.
En: The first lights appeared behind the peaks, filling the valleys with light.
Tr: Emir, heyecanla fotoğraf makinesini hazırladı.
En: Emir excitedly prepared his camera.
Tr: Parlak sabah güneşi, balonların renklerini adeta büyülü bir hale bürüyordu.
En: The bright morning sun gave the balloons' colors an almost magical glow.
Tr: Deklanşöre bastığı an, kalbinde büyük bir sevinç hissetti.
En: At the moment he pressed the shutter, he felt a great joy in his heart.
Tr: Fotoğraf, düşündüğünden de muhteşem olmuştu.
En: The photograph turned out even more magnificent than he had imagined.
Tr: Leyla ve Yusuf yanında, Emir manzaraya gülümseyerek baktı.
En: With Leyla and Yusuf by his side, Emir looked at the view with a smile.
Tr: Bu an, bir fotoğraftan daha fazlasıydı.
En: This moment was more than just a photograph.
Tr: Kırık ayağına rağmen, hayatta desteğin ne kadar önemli olduğunu anladı.
En: Despite his broken leg, he understood how important support is in life.
Tr: Yardım teklifini kabul etmekteki güzelliği keşfetti.
En: He discovered the beauty in accepting an offer of help.
Tr: Dönüş yolunda, Emir’in yüreği hafiflemiş, gözleri etrafındaki güzelliklerle dolmuştu.
En: On the way back, Emir's heart was lightened, filled with the beauties around him.
Tr: Leyla ve Yusuf’la birlikte başardıkları bu yolculuk, hayatının en unutulmaz anlarından biri olacaktı.
En: This journey, accomplished together with Leyla and Yusuf, would be one of the most unforgettable moments of his life.
Tr: Ve bu sabahın hatırası, artık yalnızca bir fotoğraf değil, aynı zamanda dostluğun ve fedakarlığın birer sembolüydü.
En: And the memory of this morning was no longer just a photograph, but also a symbol of friendship and sacrifice.
Vocabulary Words:
- unique: kendine özgü
- clothed: bürünüyor
- gliding: süzülerek
- magnificent: muhteşem
- capture: yakalamak
- eager: sabırsızlanıyordu
- frustrated: kızgındı
- fade: sönmeye
- determinedly: kararlılıkla
- hesitations: tereddütlere
- linked: koluna girerek
- support: destek
- shortcut: kestirme
- attentiveness: dikkati
- ached: ağrısa
- longed: arzuladığı
- peaks: zirvelerin
- valleys: vadileri
- shutter: deklanşöre
- joy: sevinç
- unfurling: büyülü hale bürüyordu
- discovered: keşfetti
- lightened: hafiflemiş
- sacrifice: fedakarlığın
- demeanor: tavrı
- encouraged: cesaretlendirdi
- determined: kararlı
- ache: ağrı
- confidence: güven
- journey: yolculuk