Fluent Fiction - Turkish:
Antalya's Echo: A Tale of Courage, Hope, and Song Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:
fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-11-22-34-02-tr
Story Transcript:
Tr: Antalya'nın sarp kayalıklarının üzerinden denize bakan bir manzara düşünün.
En: Imagine a view of the sea from the steep cliffs of Antalya.
Tr: Hafif bir sonbahar rüzgarı deniz kokusunu ve yabani otların aromalarını taşıyor.
En: A light autumn breeze carries the scent of the sea and the aromas of wild herbs.
Tr: Cumhuriyet Bayramı yaklaşıyor.
En: Cumhuriyet Day is approaching.
Tr: Heyecan, şehrin her köşesine yayılıyor.
En: Excitement spreads to every corner of the city.
Tr: Leyla, güzel sesiyle bilinen genç bir kadın, ama artık şarkı söyleyemiyor.
En: Leyla, a young woman known for her beautiful voice, can no longer sing.
Tr: Hastalandı ve bu hastalık sesini, şarkılarını elinden aldı.
En: She fell ill, and this illness took away her voice and her songs.
Tr: Ağabeyi Kerem çaresiz, kardeşinin eski neşesine kavuşmasını diliyor.
En: Her brother, Kerem, is desperate, wishing for his sister to regain her former joy.
Tr: Emir, bu konuda umut ışığı.
En: Emir is a beacon of hope in this matter.
Tr: Yerel bir doktor, yenilikçi yöntemleri ve kişisel azmi ile tanınan biri.
En: He is a local doctor known for his innovative methods and personal dedication.
Tr: Leyla bir akşam, Kerem ile birlikte Emir'in kliniğine gitti.
En: One evening, Leyla went with Kerem to Emir's clinic.
Tr: Emir, Leyla'nın sesini geri kazanmasına yardımcı olabilecek nadir bir bitkiyi anlattı.
En: Emir explained about a rare plant that could help Leyla regain her voice.
Tr: "Kayalıkların orada, Antalya'da yetişiyor," dedi Emir kararlılıkla.
En: "It grows over there on the cliffs in Antalya," said Emir with determination.
Tr: Ancak Kerem, bu tedaviye şüpheyle bakıyordu.
En: However, Kerem was skeptical of this treatment.
Tr: "Tehlikeli olabilir," dedi.
En: "It could be dangerous," he said.
Tr: "Bu bitkiyi nereden bulacağız ki?"
En: "Where would we find this plant?"
Tr: Leyla, ağabeyine bakarak, "Denemek istiyorum," dedi.
En: Looking at her brother, Leyla said, "I want to try.
Tr: "Cumhuriyet Bayramı'nda sahnede olmak istiyorum."
En: I want to be on stage on Cumhuriyet Day."
Tr: Güneş doğmadan, üçü birlikte kayalıklara doğru yola çıktılar.
En: Before sunrise, the three of them set out towards the cliffs.
Tr: Hava serindi, deniz aşağıda dalgalanıyordu.
En: The air was cool, the sea was rippling below.
Tr: Leyla'nın durumu giderek daha kötüye gidiyordu, ama vazgeçmedi.
En: Leyla's condition was worsening, but she didn't give up.
Tr: Kerem, kız kardeşine yeterince destek verip vermediğini kendine soruyordu.
En: Kerem was questioning himself if he was giving his sister enough support.
Tr: Kalbi her adımda biraz daha sıkışıyordu.
En: His heart tightened with every step.
Tr: Kayalıklara vardıklarında, Emir hızla çalışmaya başladı.
En: When they reached the cliffs, Emir quickly got to work.
Tr: Bitkiyi bulmaları gerekiyordu.
En: They needed to find the plant.
Tr: O sabahın sisli ve serin havasında, aradıkları bitkiyi nihayet keşfettiler.
En: In the misty and cool air of that morning, they finally discovered the plant they were searching for.
Tr: Emir bitkiden özüt hazırladı.
En: Emir prepared an extract from the plant.
Tr: Kerem umutla izlerken, Leyla tereddüt etmeden içti.
En: With hope running high, Leyla drank it without hesitation.
Tr: Saatler geçti.
En: Hours passed.
Tr: Leyla bitkisel karışımı almış, dinleniyordu.
En: Leyla had taken the herbal mixture and was resting.
Tr: Kerem ve Emir, sessizliğin içinde beklediler.
En: Kerem and Emir waited in silence.
Tr: Derken Leyla'nın sesi, hafif ama berrak bir tonda yankılandı.
En: Then, Leyla's voice echoed, light but clear.
Tr: "Kardeşim," dedi umutla dolu sesiyle.
En: "Brother," she said with a voice full of hope.
Tr: Kerem sevinç gözyaşlarına boğuldu.
En: Kerem was overwhelmed with tears of joy.
Tr: Emir, yalnızca derin bir nefes aldı.
En: Emir merely took a deep breath.
Tr: Cumhuriyet Bayramı geldi çattı.
En: Cumhuriyet Day arrived.
Tr: Şehir, kutlamalar için süslenmişti.
En: The city was adorned for celebrations.
Tr: Leyla sahne aldı, yükselen sesi deniz gibi bir yankıyla yayıldı.
En: Leyla took the stage, and her rising voice spread like an echo over the sea.
Tr: Kalabalık büyülendi.
En: The crowd was enchanted.
Tr: Kerem, ona güvenmenin huzurunu yaşadı.
En: Kerem experienced the peace of trusting her.
Tr: Emir, kasabanın saygısını kazandı.
En: Emir earned the town's respect.
Tr: Leyla'nın sesi, o gün, yalnızca melodi değildi; umut ve cesaretin ta kendisiydi.
En: Leyla's voice that day was not just a melody; it was the embodiment of hope and courage.
Tr: Şehir gururla doldu, Leyla'nın direnci, Kerem'in desteği ve Emir'in bağlılığı sayesinde.
En: The city was filled with pride, thanks to Leyla's resilience, Kerem's support, and Emir's dedication.
Tr: Antalya'nın o güzel, masmavi manzarasında, Leyla yeniden şarkı söylemeye ve yaşamaya başladı.
En: In that beautiful, deep blue vista of Antalya, Leyla began to sing and live again.
Vocabulary Words:
- steep: sarp
- cliffs: kayalıklar
- excited: heyecan
- voice: ses
- illness: hastalık
- beacon: ışığı
- regain: geri kazanmak
- scent: koku
- herbs: otlar
- innovative: yenilikçi
- determination: kararlılık
- skeptical: şüpheyle
- hesitation: tereddüt
- support: destek
- extract: özüt
- resilience: direnci
- aromas: aromalar
- worsening: kötüye gitmek
- echoed: yankılandı
- treatment: tedavi
- adorned: süslenmiş
- misty: sisli
- enchantment: büyülenme
- dedication: bağlılık
- courage: cesaret
- uncommon: nadir
- devotion: azim
- vista: manzara
- melody: melodi
- embodiment: ta kendisi