“Süreç” ve “Komisyon” bağlamında, kamuoyuna yansıyan:
1) “İki resmi dil”, “Anayasa’da iki farklı vatandaşlık kimliği” gibi öneriler...
2) Daha önce yapılan “Türkiye Birleşik Devletleri” gibi nitelendirmeler...
3) ABD Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Osmanlı’nın “Farklı grupları bir araya getiren çoklu millet sistemini” övmesi...
4) Ortadoğu’da bir “federatif yapı benzerine” gidişin işaret edilmesi...
5) Türk-Kürt-Arap üçlü kültürel kimliğinin ve ittifakının vurgulanması...
6) Kültürel kimliklere dayalı, Kürt ve Alevi Cumhurbaşkanlığı yardımcılıklarının önerilmesi...
7) Gayri resmi olarak on milyon civarında olduğu belirtilen ve ülkelerine dönmeyen “sığınmacılar”ın varlığı ve “özel imtiyazlarla” topluma entegrasyonu...
Bu sürecin Federatif bir yapıya doğru mu gittiği konusunda tartışmalar doğurdu.
Bu konuda, Yugoslavya gibi bir Federal Devletin serüvenine yakından bakmak konuyu daha aydınlatabilir diye düşünüyorum.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi ile Osmanlı İmparatorluğu’na boyun eğdirilmesinden bir gün önce, 29 Ekim 1918’de, Zagreb’de Hırvat Parlamentosu (Sabor), Avusturya-Macaristan’dan ayrılarak Sırp, Hırvat ve Sloven Devleti’ni oluşturma kararını almıştı.
Daha sonra bu devletin 1 Aralık 1918’de, eski Sırbistan Krallığı ile birleşmesiyle Yugoslavya Krallığı kuruldu.
Ve ister inanın ister inanmayın, eski Osmanlı toprakları üzerinde kurulan bu Krallık, Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyan Lozan Antlaşması'nı imzalayan 9 devlet arasında yer aldı!
Yugoslavya, İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Josip Broz Tito’nun liderliğinde, değişik adlarla, Sosyalist bir Federasyon olmuştu.
Tito’nun 1980’deki ölümüyle birlikte istikrarsızlaşmaya başladı.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, 1991-2008 yılları arasında aşağıdaki yedi devlete bölündü:
1) Slovenya (1991)
2) Hırvatistan (1991)
3) Bosna-Hersek (1992)
4) Sırbistan (2006)
5) Karadağ (2006)
6) Kuzey Makedonya (1991’de Makedonya olarak bağımsızlığını ilan etti, 2019’da isim değişikliği ile Kuzey Makedonya oldu.)
7) Kosova (2008’de Sırbistan’dan tek taraflı bağımsızlığını ilan etti, ancak Sırbistan ve bazı ülkeler tarafından hâlâ tanınmamaktadır.)
Yugoslav Federasyonu’nun dağılma nedenleri şöyle özetlenebilir:
1) Sırbistan’da Slobodan Milošević, Hırvatistan’da Franjo Tuđman ve diğer Milliyetçi Liderler, etnikçi söylemleriyle dinci/ırkçı farklılıkları ve düşmanlıkları körükledi.
2) AB ve BM, bağımsızlık hareketlerini tanıyarak (örneğin Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını tanıyan Almanya gibi) ve daha sonra Kosova’ya destek vererek bölünme sürecine katkıda bulundular.
3) Bosna ve Hırvatistan savaşları, Srebrenitsa katliamı gibi, çatışmaları din eksenine de taşıyan, Müslüman Boşnaklara karşı Hıristiyan Sırp ve Hırvat saldırıları ve soykırımlar, bölünmeyi zorunlu kıldı.
4) 1980’lerdeki ekonomik sorunlar, Federasyonun bir arada kalmasını zorlaştırdı.
5) Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle, Yugoslavya’nın jeopolitik önemi azaldı ve dış destek kayboldu.
1991-2001 yılları arasındaki tüm Yugoslavya Savaşları sırasında en az 130 bin-140 bin kişi öldü; 2 milyon dolayında insan yerinden oldu.
Çatışmalar sırasında, soykırım, etnik temizlik ve sistematik tecavüz gibi insanlık suçları da işlendi.
Ortadoğu’da istikrarı sağlamak için Suriye’de “Federasyon Benzeri bir yapı kurulmalı”...
Ve ülkemizde, “Federatif bir yapıya benzer, özgürlükleri sağlayacak Anayasa değişiklikleri yapılmalı” mı dediniz?
17 Aralık 2013 tarihinde bu sütunda yayımlanan “Türke Ayrı, Kürt’e Ayrı Hukuk Olmaz!” başlıklı yazımı okuyunuz:
VE FRANCO İLE YUGOSLAVYA ÖRNEKLERİNİ UNUTMAYINIZ!