
Sign up to save your podcasts
Or
Kaygı, yaşamın doğal bir parçasıdır ve çocukluk döneminde de sıklıkla gözlemlenir. Özellikle okul öncesi dönemde çocuklar, gelişimsel özellikleri gereği çeşitli korkular ve kaygılar yaşayabilirler. Bu kaygılar kimi zaman gelişimsel süreçle uyumludur, kimi zaman ise çocuğun yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Bu yazıda okul öncesi dönemde kaygının ne olduğu, çocuklarda nasıl görüldüğü, ne zaman normal bir gelişimsel tepkiden sapmaya başladığı gibi sorulara odaklanılacaktır.
Kaygı ve korku sıklıkla karıştırılan iki kavramdır. Korku, belirli bir nesne ya da durum karşısında yaşanan, anlık bir tepkidir. Örneğin, yüksek sesten korkmak gibi. Kaygı ise daha çok geleceğe yönelik, belirsizlik içeren durumlarda ortaya çıkar. Bu ayrım önemli olmakla birlikte, bazı gelişim evrelerinde çocuklar belirli korkular geliştirebilir; örneğin 2 yaş civarında anneden ayrılma korkusu ya da 4 yaş civarında karanlıktan korkma gibi (Cüceloğlu, 2007). Bu tür korkular, gelişimin doğal parçaları olarak değerlendirilir. Ancak bu duygular yoğunlaştığında, süresi uzadığında ve çocuğun işlevselliğini etkilediğinde kaygı bozukluklarına dönüşebilir.
Okul öncesi çocuklarda kaygının farklı şekillerde ortaya çıktığı gözlemlenebilir. Bazı çocuklar ayrılık anksiyetesi yaşarken, bazıları sosyal ortamlarda yoğun çekingenlik gösterebilir. Beden diliyle kaygısını ifade eden çocuklar da olabilir; örneğin sık karın ağrısı ya da mide bulantısı şikayetleri (Gültekin Akduman, 2014). Aşağıdaki tablo, okul öncesi dönemde en sık gözlemlenen kaygı türlerini özetlemektedir:
Tablo: Okul Öncesi Dönemde Sık Gözlemlenen Kaygı Türleri
Bu belirtiler gözlemlendiğinde, çocuğun günlük yaşamı nasıl etkilediği dikkatle değerlendirilmelidir. Örneğin, sabahları okula gitmek istemeyen ve bu durumdan dolayı sık karın ağrısı yaşayan bir çocuk, ayrılık kaygısı yaşıyor olabilir. Bir başka çocuk, arkadaşlarıyla oyun kurmakta zorlanıyorsa, bu durum sosyal kaygıya işaret edebilir.
Kaygı belirtileri gösteren çocuklara yaklaşımda empati, sabır ve tutarlılık temel ilkeler olmalıdır. Çocuklar çoğu zaman duygularını kelimelere dökmekte zorlandıkları için davranışlarıyla sinyaller verirler. Bu sinyalleri anlayabilmek için iyi bir gözlem gereklidir (Seven, 2008). Çocuklara duygu ifadelerini tanımak ve sağlıklı yollarla baş etmek için fırsatlar sunmak, kaygının doğal akışında azalmasına yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, okul öncesi dönemde kaygı hem doğal hem de dikkat edilmesi gereken bir duygudur. Her çocuk zaman zaman kaygı yaşayabilir; önemli olan bu duygunun çocuğun işlevselliğini ne ölçüde etkilediğidir. Aileler, öğretmenler ve uzmanlar, çocukların kaygılarını fark etmek, kabul etmek ve uygun şekilde desteklemekle yükümlüdür.
Öneriler:
Kaynakça (APA 7):
Kaygı, yaşamın doğal bir parçasıdır ve çocukluk döneminde de sıklıkla gözlemlenir. Özellikle okul öncesi dönemde çocuklar, gelişimsel özellikleri gereği çeşitli korkular ve kaygılar yaşayabilirler. Bu kaygılar kimi zaman gelişimsel süreçle uyumludur, kimi zaman ise çocuğun yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Bu yazıda okul öncesi dönemde kaygının ne olduğu, çocuklarda nasıl görüldüğü, ne zaman normal bir gelişimsel tepkiden sapmaya başladığı gibi sorulara odaklanılacaktır.
Kaygı ve korku sıklıkla karıştırılan iki kavramdır. Korku, belirli bir nesne ya da durum karşısında yaşanan, anlık bir tepkidir. Örneğin, yüksek sesten korkmak gibi. Kaygı ise daha çok geleceğe yönelik, belirsizlik içeren durumlarda ortaya çıkar. Bu ayrım önemli olmakla birlikte, bazı gelişim evrelerinde çocuklar belirli korkular geliştirebilir; örneğin 2 yaş civarında anneden ayrılma korkusu ya da 4 yaş civarında karanlıktan korkma gibi (Cüceloğlu, 2007). Bu tür korkular, gelişimin doğal parçaları olarak değerlendirilir. Ancak bu duygular yoğunlaştığında, süresi uzadığında ve çocuğun işlevselliğini etkilediğinde kaygı bozukluklarına dönüşebilir.
Okul öncesi çocuklarda kaygının farklı şekillerde ortaya çıktığı gözlemlenebilir. Bazı çocuklar ayrılık anksiyetesi yaşarken, bazıları sosyal ortamlarda yoğun çekingenlik gösterebilir. Beden diliyle kaygısını ifade eden çocuklar da olabilir; örneğin sık karın ağrısı ya da mide bulantısı şikayetleri (Gültekin Akduman, 2014). Aşağıdaki tablo, okul öncesi dönemde en sık gözlemlenen kaygı türlerini özetlemektedir:
Tablo: Okul Öncesi Dönemde Sık Gözlemlenen Kaygı Türleri
Bu belirtiler gözlemlendiğinde, çocuğun günlük yaşamı nasıl etkilediği dikkatle değerlendirilmelidir. Örneğin, sabahları okula gitmek istemeyen ve bu durumdan dolayı sık karın ağrısı yaşayan bir çocuk, ayrılık kaygısı yaşıyor olabilir. Bir başka çocuk, arkadaşlarıyla oyun kurmakta zorlanıyorsa, bu durum sosyal kaygıya işaret edebilir.
Kaygı belirtileri gösteren çocuklara yaklaşımda empati, sabır ve tutarlılık temel ilkeler olmalıdır. Çocuklar çoğu zaman duygularını kelimelere dökmekte zorlandıkları için davranışlarıyla sinyaller verirler. Bu sinyalleri anlayabilmek için iyi bir gözlem gereklidir (Seven, 2008). Çocuklara duygu ifadelerini tanımak ve sağlıklı yollarla baş etmek için fırsatlar sunmak, kaygının doğal akışında azalmasına yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, okul öncesi dönemde kaygı hem doğal hem de dikkat edilmesi gereken bir duygudur. Her çocuk zaman zaman kaygı yaşayabilir; önemli olan bu duygunun çocuğun işlevselliğini ne ölçüde etkilediğidir. Aileler, öğretmenler ve uzmanlar, çocukların kaygılarını fark etmek, kabul etmek ve uygun şekilde desteklemekle yükümlüdür.
Öneriler:
Kaynakça (APA 7):