Share OTTOPUNK
Share to email
Share to Facebook
Share to X
By Erim Şişman
The podcast currently has 11 episodes available.
Artık İstanbul’daydı. Damları göğe uzanan, sonsuz fırsatlarla dolu şehrine yıllar sonunda geri dönmeyi başarmıştı. Şehrin kalabalık caddelerine girmeden önce ıssız bir kutuya gidip arabayı durdurdu. Ölü adamın cebinden çıkardığı sigarayı içtikten sonra sel sırasında yok olmuş eski bir limandan aşağı yuvarlamak üzere ölü adamı sırtına aldı. Tam o anda, sıska, beyaz suratlı, tikleri sebebiyle gülünç mimiklere sahip bir gençle göz göze geldi.
Yazan: Erim Şişman Seslendiren: Çağlar Yalçın Spotify: OTTOPUNK Instagram: ottopunk_ Google Podcasts: Ottopunk Apple Podcasts: Ottopunk Anchor: Ottopunk Breaker: Ottopunk Pocket Casts: Ottopunk Radio Public: Ottopunk
Elitlerin toplandığı şık salonlar, kabiliyetli ustaların ellerinde harikaya dönüşen tabutların içinden çıkarılan mumyaların sargılarının çözülmeye başlamasıyla coşkulu haykırışlar ve alkış patlamalarına boğulurdu.
Tül perdelerin ardından merakla etrafı izleyen köylüler, yarım saat kadar sonra suratı maskeli külhanbeylerinin ellerinde piştovlarla köye girdiklerini gördüler. Tahta kapıları paramparça ederek evlere dalan külhanbeyleri sorgusuz sualsiz tüm erkekleri katlettiler.
Bilyegöz’ün, Travnik’e çok yakın bir kasaba olan Pirota’ya baskın yapma planı vardı. Külhan için odun satın aldığı Pirotalı bir oduncu para karşılığında çok gizli bir bilgi ötmüştü Bilyegöz’e. Pirotalı bir kabadayı, gerçekleştireceği bir suikast karşılığında yüklü miktarda paraya konacaktı.
“İkindiden sonra sokakları dolduran İngiliz, Alman, Amerikan ve Fransız askerleri seks robotlarından sıkılmış, kanlı canlı insan etine dokunma sevdasına kapılarak hanımlarımıza salça olmaya başlamışlardı. Özellikle İstanbul’un ara sokaklarında sabaha karşı çeşit çeşit kadın çığlıkları işitilirdi. Bu çığlıklar kesildiğinde bir bebek ağlaması duyulmazsa kadın cinayeti işleniyordur demekti. Sokak aralarında tabiri caizse bebek sıçan orospular, bebekleriyle bağlarını kesip kerhanedeki odalarına geri dönerlerdi. Zamanla gayrimüslim erkeklere ait piçlerle dolmuştu sokaklar.”
Aliki; şerbetine zehir katılmış güzel kokulu bir tatlı gibiydi. Yaşamı, acılara bağışıklık kazanma deneyine benzeyen Pavurya için Aliki’nin güzelliği bir çürüme molasıydı.
Memleketin kuytularını mesken tutmuş, gelip geçen araçları ve trenleri soyan, vatandaşa illallah ettiren bu Yunan eşkıyalarında acıma duygusuna tesadüf etmek mümkün değildir.
Pavurya Baybars’la ilk defa o zaman karşılaştım. Bileklerinin gücünden almıştı unvanını. Avuçlarının arasında tuttuğu bir kabadayının kellesini sıkarak kırdığı rivayet edilirdi. Muhtemelen abartıdır ama bileklerinin güçlü olduğu bir gerçek. Bu adamın zihnine sızdığımda korkunç bir karanlıkla karşılaştım.
Uyandığımda hafiftim. Daha doğrusu kütlesiz bir enerjiydim. İnsan zihninin anlayamayacağı bir hissi var bedensizliğin ve ancak bedensizleşince anlaşılıyor bir bedene sahip olmanın minicik bir zindanda yaşamaya eşdeğer olduğu.
Anadolu'da bir hayalet geziniyor... Bahsettiğim hayalet, zihnini kullanmak adına herhangi bir organik yapıya bağlı olmadığından aynı anda bin yerde birden olabilir. Yüzlerce kişiyle aynı anda sohbet ettiği sırada milyonlarca şiir karalayabilir.
Yazan: Erim Şişman
Seslendiren: Çağlar Yalçın
The podcast currently has 11 episodes available.