Metronun en Dibi

S1:B(ara)- Pkk aşşağılık bir terör örgütüdür.


Listen Later

47 yıldır Türkiye’yi kana bulayan, on binlerce insanın ölümüne neden olmuş terör örgütü PKK’nın kendini feshetme ve silahlı mücadeleyi bırakma açıklaması, ilk bakışta olumlu bir gelişme gibi sunulsa da; bu açıklamanın ardında çok daha karmaşık ve stratejik hesaplar yer almaktadır. Bu kararın, Kürt meselesinin çözüldüğü anlamına gelmediği gibi, tam tersine yeni bir evreye geçildiğini gösterdiği unutulmamalıdır. Artık mevzu silah değil, siyaset olacak gibi görünmektedir. Fakat bu yeni evre, sahici bir demokratik çözümden çok, Türkiye’nin siyasal yapısının emperyal amaçlarla yeniden dizayn edilmesine zemin hazırlamaktadır. Bu bir “barış” değil, bir yıkım için emperyalist operasyondur.

PKK’nın sözde fesih metninde Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’na yapılan göndermeler, Kürt hareketinin ideolojik hattını yeniden belirleme ve tarihsel meşruiyet üretme çabasını açığa vurmaktadır. Ancak bu referanslar, tarihsel hakikatleri çarpıtan, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini doğrudan hedef alan ifadelerle doludur. Lozan —uluslararası hukuk açısından Türkiye’nin “tapusu”— üzerinden “hak gasbı” yaratılmaya çalışılması, açık bir dezenformasyondur. Bu tarz ithamlar yalnızca tarihi değil, bugün yaşayan milyonlarca yurttaşın ortak hafızasını da aşağılayan, son derece çirkin ve iğrenç yaklaşımlardır.

ABD’nin bu gelişmeyi memnuniyetle karşılaması, her şeyden önce kimin kazandığına dair önemli bir işarettir. Çünkü PKK'nın zaten yıllardır Suriye’de, Amerikan denetimindeki PYD/YPG yapısına dönüşmüş olması göz önüne alındığında, bu “fesih” aslında sadece vitrin değişikliğinden ibarettir. Terörün biçim değiştirdiği, ama özünün devam ettiği bir sahneyle karşı karşıyayız. Bu noktada “terörsüz Türkiye” söylemi, ne yazık ki içi boşaltılmış bir hayale dönüşmektedir.

Üstelik bu sözde fesih, DEM Parti’nin tabanını genişletme, üzerindeki “örgüt gölgesi”ni kaldırma ve seçim denkleminde daha güçlü pozisyon alma hedefiyle doğrudan ilişkilidir. Bu denklemde ise Erdoğan'ın rolü oldukça kritiktir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde yeniden adaylık süreci anayasal olarak tartışmalı hale gelmişken, Erdoğan’ın bu sürece referandumsuz girebilmesinin tek yolu bir tür siyasal mühendislikten geçmektedir. Kürt seçmenin oylarını alacak bir hamle, bu planın temelidir. Bu nedenle PKK’nın sözde feshi, iktidarın sessiz ama kurnazca izlediği bir seçim stratejisine dönüşmüştür.

“Barış istemiyor musun?” gibi yüzeysel ve manipülatif suçlamalara baştan cevap vermek gerekir: Ben, yaşamı boyunca şiddeti dışlamayı ilke edinmiş biriyim. Ancak yaşadığımız dönem, kavramların içinin boşaltıldığı, hakikat ötesi bir çağ. Tıpkı “özgürlük”, “demokrasi” gibi “barış” kavramı da artık emperyalist müdahalelerin paravanı haline gelmiş durumda. Çünkü bu kavramlara kim karşı çıkabilir ki? Ama asıl mesele, bu kavramların içeriğini kimlerin, hangi amaçla doldurduğudur.

Sonuç olarak, PKK’nın sözde feshi Türkiye’ye barış değil; yeni bir siyasal ve toplumsal manipülasyon evresi getirmektedir. Bu evre, dış destekli yapılar eliyle iç politik dengeyi yeniden kurma çabasıdır. PKK'nın yeniden tarih yazma hevesi, Lozan gibi simgesel değerlerimize iftiralarla saldırarak bir “kurucu anlatı” oluşturmaya çalışmakta; Erdoğan ise bu oyunun kendi iktidar hamlelerine nasıl hizmet edeceğini hesaplamaktadır.

Bu sürecin kazananı ne Kürt halkıdır, ne de Türkiye demokrasisi. Kazanan, bir kez daha toplumu ayrıştırarak güç kazananlardır. Kurucu değerlerden ödün verenin de şerefini sikeyim . Teşşekürler.

...more
View all episodesView all episodes
Download on the App Store

Metronun en DibiBy MED