Gazetecilik, basılı yayından internet yayıncılığına kayarken demokrasinin az geliştiği ya da askıya alındığı ülkelerde iktidarın sansürü ve erişim engeli girişimleri en büyük sorun olarak öne çıkıyor.
Türkiye’de de özellikle muhalif yayın yapan internet haber siteleri, hükümetin ağır baskılarının yanı sıra üretilen içeriklere; kimi zaman da tamamen siteye erişim engeli ile mücadele etmek zorunda kalıyor.
Peki, bu sansür ve engellemelerden kurtulmanın bir yolu var mı?
Gelişen teknoloji ile medyayı, iktidara karşı güçlü hâle getirecek ve belki de elini koluna bağlayacak “Blockcain Gazeteciliği” (Blokzincir) mevcut.
Türkiye’de henüz çok yaygın olmasa da dünyada bu teknolojiyi kullanan yayınlar ve kuruluşlar var.
Teknofilia’da bu hafta Erkan Saka ile “Blokzincir Gazeteciliği” üzerine son gelişmeleri konuştuk.
Blokzincir dendiğinde akla ilk olarak Bitcoin gibi kripto para birimleri gelse de bağımsız internet gazetelerine bakan yönü oldukça ümit verici gelişmeler sunuyor.
Blokzincir, 2009 yılında Satoshi Nakamato ismini kullanan, 35 yaşında ve Japon olduğunu söyleyen bir yazılımcının Bitcoin ismini verdiği kripto parayı üretmesiyle doğdu.
2008’de Amerika Birleşik Devletleri’nde patlak veren ekonomik krize bir tepki olarak politikacılar ya da bankacıların müdahalelerinden bağımsız sanal bir para yaratmayı seçtiğini belirten Nakamato, 2011 yılında ortadan kaybolurken ve gerçek kimliği hâlâ bilinmiyor.
Konuya ilişkin P24’te de bir yazı kaleme alan Erkan Saka, “Teorik olarak blokzinciri işlemeye başladığınız zaman ona müdahale edilmesi epey zor. Aslında ilk etapta tüm dünyaya açık, altı milyon kullanıcının da teorik olarak kullanabileceği bir sistemdi. Bir içeri silemiyorsun ama üzerinde oynama yapabiliyorsun. Bu hâliyle kötü niyetlerin manipülasyonuna açık. Ancak gazeteciler için önerilen şey, “Private Blokchain”. Yani kapalı bir anlamda. Yalnızca izin verilenler girebiliyor. Bu bağlamda bir gazetecilik ağının parçası oluyorsa Türkiye’den biri. O ağda sizin içeriğiniz var olmaya devam edecek. Burada erişim engeli neredeyse imkânsız hâle geliyor” ifadesini kullanıyor.
Öte yandan blokzincirin fake news olayına karşı da önemli bir teknoloji olduğunu kaydeden Saka, “Üretilen içeriğin ilk kim tarafından yapıldığını, an be an nasıl yayıldığını ve kimlerin değişiklik yaptığını da tamamıyla görebiliyorsunuz. “Public Blokzincir” yerine “Private Blokzincir” tercih edildiğinde sahte haberlere karşı çözüm olabilir” diyor.
Blokzincirin sansürü yenmek için nasıl etkili olabileceğine dair örnek bir olay Nisan 2018’de Çin’de yaşandı.
Cinsel istismar mağdurlarını savunan #Metoo hareketi, Çin’de internetin devlet baskısına blokzincir teknolojisini kullanarak meydan okudu.
Yue Xin isimli #Me too hareketine mensup bir Pekin Üniversitesi öğrencisi, 1998 yılında aynı üniversitede bir profesörün istismarına maruz kaldıktan sonra intihar eden bir öğrenciyle ilgili araştırma yapmaya başlamış, bulgularını çeşitli internet sitelerinde paylaşmış, fakat Pekin Üniversitesi bu paylaşımları o platformlardan sildirerek ortadan kaldırmıştı.
Bunun üzerine öğrenci tüm olanları paylaştığı bir mektup yazarak Etherium blokzincirinde paylaştı ve Çin devletinin saklamaya çalıştığı yazı, bir daha silinmemek üzere blokzincirinde kayıt altına alındı.
Bernat Ivancsics imzalı “Gazetecilikte Blokzincir” raporunu özetleyen Erkan Saka, şunları söylüyor:
“Son olarak, devlet tarafından yaratılan blokzincirler ile vatandaşların kamusal verisi dağıtık dosya sistemleri ve akıllı sözleşmeler sayesinde kamuyla paylaşılabilir. Bu da araştırmacı gazeteciler için yepyeni bir bilgi kaynağı haline gelir. Böylece, gazeteciler bilgi talebi başvurusunu blokzincir üzerinden yapar ve tüm süreç değiştirilemez şekilde kayıt altına alınır. Bu son anlatılan ancak gelecekte olabilir ama olasılığı yüksek bir gelecek....”