Fluent Fiction - Turkish:
The Treasure Hunt: Echoes in the Ruins of Ephesus Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:
fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-27-07-38-20-tr
Story Transcript:
Tr: Ephesus’un antik kalıntıları arasında sonbaharın altın renkleri dans ediyordu.
En: The golden colors of autumn were dancing among the ancient ruins of Ephesus.
Tr: Gökyüzü gri ve bulutluydu, yağmurun habercisi gibi.
En: The sky was gray and cloudy, as if heralding rain.
Tr: O gün, Cumhuriyet Bayramı’ydı ve herkes tatilin tadını çıkarıyordu.
En: That day was Republic Day, and everyone was enjoying the holiday.
Tr: Emir, Selin ve Kerem, antik şehre doğru ilerliyordu.
En: Emir, Selin, and Kerem were making their way toward the ancient city.
Tr: Emir'in içinde bir heyecan fırtınası vardı.
En: Inside Emir was a storm of excitement.
Tr: Uzun zamandır hayalini kurduğu hazineyi bulma umudu, kanını kaynatıyordu.
En: The hope of finding the treasure he had long dreamed of was boiling his blood.
Tr: Emir tarihe çok meraklıydı.
En: Emir was very curious about history.
Tr: Özellikle antik Ephesus’un gizemli kalıntılarıyla ilgili hikayeleri ezbere bilirdi.
En: He knew by heart the stories, especially those about the mysterious ruins of ancient Ephesus.
Tr: Selin ise çocukluk arkadaşıydı, sessiz ve meraklıydı.
En: Selin was a childhood friend, quiet and curious.
Tr: Tarihi pek bilmezdi ama Emir'in heyecanı ona bulaşıyordu.
En: She wasn't well-versed in history, but Emir's excitement was contagious.
Tr: Kerem ise tam bir maceraperestti, pek tarih düşkünü değildi ama zorlukları severdi.
En: Kerem was a true adventurer; he wasn't particularly fond of history, but he loved challenges.
Tr: Ruha kazınan tüyler ürpertici bir sessizlik çevrelerini sarmıştı.
En: An eerie silence that etched into the soul surrounded them.
Tr: Eski taşların arasında yürürlerken, yapraklar ayaklarının altında çıtırdıyordu.
En: As they walked among the old stones, leaves crackled under their feet.
Tr: Emir, kalıntılar arasında kaybolmuş bir eseri bulmak istiyordu.
En: Emir wanted to find a lost artifact among the ruins.
Tr: Derinlerde bir yerde, belki de tarihe ışık tutacak bir şey vardı.
En: Deep down somewhere, there might be something that would shed light on history.
Tr: Birden, yağmur başlamıştı.
En: Suddenly, the rain started.
Tr: Damlalar hızla büyüyordu ve rüzgar esiyordu.
En: The droplets quickly grew larger and the wind was blowing.
Tr: Yağmur suları yolları kayganlaştırırken, Kerem bağırdı, “Hey, bulutlar resmen madalya alacak gibi, daha önce bu kadar sert yağmur görmedim!”
En: As the rainwater made the paths slippery, Kerem shouted, “Hey, the clouds deserve a medal, I've never seen rain this heavy before!”
Tr: Emir, bir ara durdu.
En: Emir paused for a moment.
Tr: Üzerinde garip işaretler olan eski bir taş dikkatini çekti.
En: An old stone with strange markings caught his attention.
Tr: Kalbi gümbür gümbür atmaya başladı.
En: His heart began to pound.
Tr: Ama Selin endişeyle sordu, “Emir, burada mıyız?
En: But Selin asked anxiously, “Emir, are we here?
Tr: Yağmur şimdiye kadar gördüğümüzden daha kötü.
En: The rain is worse than we’ve seen so far.”
Tr: Kerem, "Belki de bir başka gün daha iyi bir ekipmanla dönebiliriz," dedi.
En: Kerem said, “Maybe we could return another day with better equipment.”
Tr: Ancak Emir’in aklındaki soru şuydu: Şimdi mi bırakacaktı yoksa yoluna devam mı edecekti?
En: But the question swirling in Emir's mind was this: Would he give up now or continue on his path?
Tr: Derin bir nefes aldı.
En: He took a deep breath.
Tr: Etrafına baktı, Selin ve Kerem’in yüzlerinde hem endişe hem de bir parça umut gördü.
En: Looking around, he saw both concern and a bit of hope on the faces of Selin and Kerem.
Tr: Arkadaşlık daha önemliydi.
En: Friendship was more important.
Tr: “Geri dönelim,” dedi.
En: “Let’s turn back,” he said.
Tr: “Bu yer kaçmıyor.
En: “This place isn't going anywhere.
Tr: Daha sonra daha iyi hazırlanıp geleceğiz.”
En: We'll come back better prepared later.”
Tr: Eser kalıntıları arasında yankılanırken,”Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!” diye bağırdı Kerem.
En: As echoes resonated among the ruins, Kerem shouted, “Happy Republic Day to us!”
Tr: Ve öyle oldu ki, Emir geri dönüş kararı almıştı.
En: And so it was that Emir decided to turn back.
Tr: Anladı ki, tarihi keşfetmekten bile önemli olan, bu anların arkadaşlarla paylaşılmasıydı.
En: He realized that sharing these moments with friends was even more important than discovering history.
Tr: Eserin bulunduğu an gelmemişti belki ama öğrenmek için zamanı vardı.
En: The moment to find the artifact might not have come yet, but he had time to learn.
Tr: O gün, Ephesus'un antik kalıntıları, dostluklarının ne kadar derin olduğunu onlara hatırlattı.
En: That day, the ancient ruins of Ephesus reminded them of the depth of their friendship.
Vocabulary Words:
- ancient: antik
- ruins: kalıntılar
- heralding: habercisi
- excited: heyecan
- treasure: hazine
- boiling: kaynatıyordu
- curious: meraklı
- contagious: bulaşıyordu
- adventurer: maceraperest
- eerie: tüyler ürpertici
- etched: kazınan
- artifact: eser
- droplets: damlalar
- slippery: kaygan
- medal: madalya
- paused: durdu
- markings: işaretler
- pound: gümbür gümbür
- anxiously: endişeyle
- equipment: ekipman
- concern: endişe
- resonated: yankılanırken
- depth: derin
- discovered: keşfetmek
- sharing: paylaşılması
- echoes: yankılar
- challenges: zorlukları
- shed: ışık tutacak
- light: ışık
- prepared: hazırlanıp