1804... Avrupa'nın kalbi Paris’te atıyor. Napolyon Bonapart, taç giyiyor. Yanında göz kamaştıran bir kadın: Joséphine de Beauharnais.
O, aşkına delicesine bağlıydı. Ama bu aşk, yalnızca romantik değildi; güçle, hırsla ve yıkımla yoğrulmuştu.
Napolyon, Joséphine’i çok sevdi. Ama ondan bir varis doğmadı. Fransız tahtı için bu bir tehditti.
1810'da, istemeye istemeye… ondan boşandı.
Ama Joséphine’den hiç vazgeçmedi. Mektuplar yazdı. Her seferinde aynı cümleyle bitti:
“Sonsuza dek seninim. Napolyon.”
Joséphine, boşanmanın ardından kısa süre sonra öldü.
Napolyon, haberi sürgündeyken aldı. İçinde bir şey koptu.
"Onu hâlâ seviyorum… ama artık o yok."
Bu söz, bir imparatorun diz çöküşüydü.
Napolyon, ölüm döşeğinde fısıldadığı üç kelimeyi herkes hatırlar:
"Armée… tête d’armée… Joséphine."
(Ordu… ordunun başı… Joséphine.)
Bir aşk, bir imparatorluğu yerle bir etmedi belki…
Ama bir adamı dizlerinin üstüne çöktürdü.
Napolyon’un gözyaşları, tarihin kenarlarında değil; kalbinde aktı.