Yeni Mahalle’de ortalık karışık. Sanki gökten tepelerine nefret yağıyor. Evde, sokakta, sahada, otobüste, yatakta, her yerde. Bunca öfke niye, kimse bilmiyor. Ama biz biliyoruz: Yoksulluk, adaletsizlik, umutsuzluk, bastırılmış hesaplar, çocukluktan devralınmış kırık dökük hayaller. Figen Şakacı, HınçAhınç’ta hıncın anatomisini çıkarıyor. Bu roman, yalnızca geleceksiz ve yoksul üç gencin dostluk hikâyesi değil. Aynı zamanda bugünün Türkiye’sine, gençliğine, erkekliğe, kadınlara, sınıfa, mahalleye tutulmuş bir yüzleşme aynası.Şakacı’nın dili keskin, sezgili ve sahici. Gördüğüm en gerçek kadınlardan biriyle; romanı üzerinden sadece romanını değil, bu ülkenin gençlerini, öfkesini, dayanışma ihtiyacını, kadın olmanın ağırlığını, kadına dayatılan eril dili, doğurmayı bile tribünden öğrenmek zorunda kalmayı, erkek hadsizliğini konuştuk. HınçAhınç, içime biriken ama ifade edemediğim öfkeye karşılık verdi. Mahallede dolaşırken sadece karakterlerle değil, kendi bastırılmış kırgınlıklarımla, eşitsizlikle, suskunlukla da yüzleştim. Figen Şakacı’yı dinlemek, kadın olmanın hâlâ “anlatılması” gereken bir şey olduğunu hatırlattı. Ama aynı zamanda da: hâlâ yan yana durmanın, sözümüzü sakınmamanın, inadına yazmanın mümkün olduğunu da.
Video