Her dil, kullandığı ölçüde gelişir ve yenilenir. Bir dili yetersiz görmek; o dili tanımamak, o dilin söz varlığından haberdar olmamak demektir. Bunun için bizler ana dilimiz Türkçeye ne kadar çok değer verirsek, onu ne kadar çok kullanırsak dilimizi geliştirmiş ve kendimizi yenilemiş oluruz. Bir milletin varlığı ana diline bağlıdır. Peyami Safa'nın ifadesiyle, “Dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir.”
Ufkumuzu genişletmek ve dilimizi güzel konuşmak istiyorsak kelime hazinemizi geliştirmeliyiz. Dünyaca ünlü devlet adamlarının ve dünyaca ünlü klasik eserlerin ne kadar geniş kelime hazinesine sahip oldukları bilinen bir gerçektir. Zengin kelime bilgisiyle dile hâkim olan insanlar, büyük bir güce sahip olurlar. Bu insanlar konuşma sanatını çok iyi kullanırlar. Yunus Emre bu gerçeği şöyle ifade eder: “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı.”
Kelime bilgisini geliştirmek için dilin iyi konuşulduğu ortamlarda bulunmak ve kitap okumak çok önemlidir. Bir dilde bir kavramı ifade etmek için kullanılan kelime sayısı ne kadar çoksa o dilin konuşan milletin kültürü de o kadar zengin olur. Mesela, Türkçede yiğitliği ifade eden şu kelimelere bakın: “Er, eren, yiğit, alp, mert, bahadır, cesur, kahraman, yavuz, arslan, efe ve gözü pek...” Türkçe veya Türkçeleşmiş daha nice kelime, bizde değişik kahramanlıklar için kullanılan isim ve sıfatlardır. Böyle daha birçok kelime ve deyimler vardır. Mesela: “Gözünü daldan budaktan sakınmamak” deyimi de bunlardan biridir.
Dilimizi güzel sesli, hoş nağmeli kelimelerini severek öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Türkçe belki de tabiatdaki sesleri kelimeleştiren ve yerli yerinde kullanabilen yegâne dillerden biridir.
"Şırıl şırıl, çıtır çıtır, şakır şakır, havul havul" gibi ikilemeler başka dillerde yoktur. "Gül" kelimesi güldürür, "çiçek" kelimesi gül gibi gönlümüzde açar, "gönül" kelimesi bizi güneş gibi rahatlatır, "güneş" kelimesi pırıl pırıl ve göz kamaştırıcıdır. "Göz" kelimesi ise açık, net ve incedir.Nasrettin Hoca’nın şu fıkrasını hangi dille ifade edebilirsiniz? Bu fıkrayı, hangi dile tercüme edebilirsiniz?
Nasrettin Hoca’nın şu fıkrasını hangi dille ifade edebilirsiniz? Bu fıkrayı, hangi dile tercüme edebilirsiniz?
Nasrettin Hoca bir gün evini taşıyacakmış. Bir araba çağırıp arabacıyla pazarlığa başlamış. Arabacı bütün eşyamı taşımak için on lira isterim, demiş. Hoca bu fıkrayı şöyle anlatır:
Çok istekli değildim, bu kadar eşya için on lira para istenir mi, deyince arabacı:
Bu kadarcık demeyin Hoca. Eşya az değil, bazıları ağır ve taşınması zor. Ayrıca şu maşa var, samanlıkta var ama şu eşya var, şu eşya var, diyerek parayı haklı göstermeye başlamış.
Peki, demiş ve bunu kabul etmiş.
Eşya taşınıp iş bitince Hoca, arabacıya beş lira vermiş. Arabacı sormuş:
Hocam, paranın yarısını niye kestiniz?
Evladım, sen eşyanın ancak yarısını getirdin! Samanlık nerde? Şu maşa nerde? Şu eşya, şu eşya nerde?
Gördüğünüz Türkçemizi sürekli konuşarak ve yazarak zenginleştirebiliriz. Bunun için Hz. Mevlana’nın şu sözü ne güzel: “Bir söz, bir milleti oluşturur, bir milleti de yıkar.” Bu sözden de hareketle dil, bir milletin kimliği, kültürü ve hürriyetinin göstergesidir. Çünkü dil bir milletin varoluşudur. Dilin gelişimi ise o dilin üzerinde titizlikle çalışmayı gerektirir. Türkçemizi koruyup geliştirmek için hem birey hem de toplum olarak görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Çünkü millet dilde yaşar, dille var olur. Bir milletin büyüklüğü onun dilinin terimlerine ve zenginliğine de bağlıdır.
Son olarak şu hatırlatmayı yapmalıyız: Yaşadığımız dili öğrenemeyen kendini de, milletini de öğrenemez. Bernard Shaw, bu gerçeği şöyle ifade eder: “Kendi dilini tam olarak bilmeyen, başka dili de bilemez.”