Share Geçmişi Olmayan Adam
Share to email
Share to Facebook
Share to X
Cannes’da belirli bir bakış kısmında açılış yapan Kurak Günler, Queer Palm’a aday olmasından sonra yaşadığı medyatik olaylar sebebiyle de büyük ses getirdi. Bu durumun filmin başarısının önüne geçtiğini de söylememiz gerekir. Kültür Bakanlığı'nın yapım desteğini saçma bir nedenden dolayı geri çekmesi hiçbir şekilde mantıklı bir olay değilken hiçbir filminde çekildikten sonra senaryodaki gibi tıpatıp çıkmayacağını da söylememiz gerekir. Filme geçecek olursak Kurak Günler, kuraklık sorunu ve partizanlıkla çalkalanan bir kasabaya atanan genç dürüst ve mert bir savcı olan Emre’nin yaşadığı olayları ele alıyor. Ziyafet, soruşturma yeni gözaltılar ve seçim adında dört bölümden oluşan filmde görüntü yönetmenliği ve alışık olmadığımız şekilde tıpkı bir ana akım film temposunun oluşu göze çarpıyor. Bunun haricinde Selahattin Paşalı’nın ve Emin Alper’in en iyi performanslarını çıkarmış olduklarını söylemeden geçemeyeceğim. Yaklaşan seçim atmosferinde savcıyı yanına çekmek isteyen iktidar yanlısı grubun savcıya tuzak kurarak ve tehditle bunu yapması, gazeteci dostunun onu kurtarmaya çalışmasına karşın ikiliye yapılan homofobik ithamlar gerçekten yaşadığımız günümüz toplumunun küçük bir kasabadaki portresini çiziyor.
Masum’un ardından Bir Başkadır dizisiyle de dijital mecrada tanınırlığını iyice arttıran Berkun Oya, bizleri bu kez yazıp yönetmiş olduğu yeni filmi Cici ile buluşturuyor. Ansambl bir oyuncu kadrosuna sahip olan film; babaların ölümünün ardından köyden kente göç etmiş bir ailenin, yıllar sonra film çekimi için doğup büyüdükleri eve geri dönüp geçmişleriyle hesaplaşmalarını konu alıyor. Bırakın doğayı kardeşlerin birbirine yabancılaşmasını ve ortak bir hüznün acısının yıllar sonra deşarj edildiğine tanıklık ediyoruz. Film tıpkı Bir Başkadır’daki gibi dönem müziklerini karakterlerle birleştirmeyi ve dönem kavramını görüntüyle veriyor. Filmin en iyi özelliği karakterlerin oldukça derinlikli yazılmış olup bunu gerçekçi diyaloglarla bağdaştırıyor olması. Böylece Berkun Oya film boyunca kariyerli oyunculardan daha yüksek verim almış.
İranlı yönetmen Ali Abbasi'nin, İran’da 2000’li yılların başında yaşanan gerçek bir olaydan uyarladığı "Kutsal Örümcek" filmi, 75. Cannes Film Festivali'nde seçkideki filmlerden biriydi. Zar Amir Ebrahimi, bu filmdeki araştırmacı gazeteci rolüyle ''En İyi Kadın Oyuncu'' ödülünün sahibi oldu ve oyuncunun bunu fazlasıyla hakkettiğini söyleyebiliriz. Film, İran’ın Mehşed kentinde hayat kadınlarını geceleri motoruyla öldürüp hep aynı yere bırakan bir eski devrim askerinin şehre gelen bir gazeteci kadın tarafından takip edilme hikayesini işliyor.
Bu seneki Altın Portakal’da En İyi Film ödülünü kazanan Karanlık Gece, suçun kitleselleşmesini ufak bir kasabadaki sanatçı bir karakter üzerinden işliyor. Kasabaya orman mühendisi olarak atanan Ali’yle müzisyen İshak’ın arkadaşlığı, kasabalılar tarafından antipatik bulunuyor ve farklılıklara izin vermeyen çoğunluğun baskıları, galip geliyor. Film polisiye türüne kaymamak için çırpındıkça çırpınıyor. Oldukça psikolojik yönden derinlemesine bir gerilim yaratan film, yönetmenin Sonbahar filminden sonraki en iyi işi denebilir.
Selam ben geçmişi olmayan adam nasılsın? Gündemdeki filmleri incelemeye devam ediyoruz efendim bu bölümde ele alacağımız film The Gray Man
Reinaldo Marcus Green yönetmenliğinde sinemaya uyarlanan bu ilham verici spor başarısı Richard Williams’ın perspektifinden kızları Venus ve Serena’nın nasıl doğuştan bir antrenör babayla büyüdüklerini ve başarının çok çalışmayla geldiğini anlatıyor. Genel olarak atmosferiyle fazla Amerikanvari ögelere sahip olsa da son yıllarda artık çok yapılmayan türden filmlerden birisi. Will Smith’in milyonuncu kez baba rolünü üstlendiği iş sonunda kendisine en iyi erkek oyuncu ödülünü 3.adaylığında getirdi. Ulan adam umudunu kaybetme filminde bile alamadı bunda kazandı gerçekten ilginç bir olay her neyse. Filmde daha çok Venüs Williams’a odaklanıldığını söylesek yanlış olmaz. Filmimiz İdealleri yolunda hiç vazgeçmeyen ve oldukça ben bilirim havalarında bir babanın varını yoğunu ortaya koyarak compton gettosundan çocuklarını nasıl dünyaca ünlü birer atlet yaptığını ana eksenine alırken aile draması ve arka alanda siyahi bir Amerikalı olmanın getirdiği zorlukları da işlemeden geçmiyor.
Babasından ayrı büyüyen birinin kendisinden yaşça büyük baba mizaçlı bir adama kanması ve ona karşı olan Stockholm sendromu vari tavırlarıyla beraber harap olan ama aynı zamanda yaşadığı olaylardan ilham alıp arabesk türünün en önemli eserlerini vermiş olan bir şarkıcının hikayesi güzel işleniyor. Ben şahsen Berrgen'i kezzap olayı harici ne sanatçı kişiliğini ne de hikayesini tanırdım o açıdan filmin bunu gayet iyi aktarabilmiş olduğunu söylemek gerekir. Filmde en beğendiğim detay Müslüm'ün aksine filmin tarafsız anlatılıyor oluşuydu. Bu filmde isteseler inanılmaz bir Feminizim propagandası yapıp şak diye 8 martta salonları patlatabilirlerdi ama bakıyorsunuz Bergen’i canlandırmış olan Farah bile ufak bir teşekkürle naif bir şekilde yetiniyor. Yani film gerçekten Bergen'in başına gelen her şey bu adamın suçuydu demiyor Bergen'e de önünde kaçıp gitmesi için bir sürü fırsat varken bunu neden yapamadığını sorgulatıyor.
Dc’nin Jokerden sonra devam ettiği scorsese vari eski tip kült suç, dram Film The Batman’in isterseniz gelin bir sinopsisine bakalım. Henüz 2.yılında olan Batman, ailesinin başına gelenlerden sonra şehri Gotham’ı intikam duygusuyla korumak zorundadır. Zodiac vari şifreli katliamlar işleyip şehre korku salan Riddler’ın bulmacalarını polisle beraber çözmeye çalışan Batman, Ailesi ve kendi kimliği ile ilgili gerçek olabilecek hikayelerin ortaya çıkmasıyla beraber mental problemler yaşar. Bu esnada alt üst olmakta olan şehri kurtarması gerekir ancak bunun tek yolunun intikam duygusuyla değil içten ve doğru bir şekilde yapılması gerektiğini çok ciddi bir şekilde kavrar.
Her sabah tekrar tekrar aynı rutini uyanan Guy bir gün bu döngüsünü kıracak biriyle karşılaşır ve yaşadığı hayatın gerçekliği üstüne bir şok yaşar. Kendisi bir oyunun içindeki Npc’dir ve yaşadığı evreni kurtarmak zorundayken varoluşsal sancılarıyla da baş etmelidir.
Marvel evreninin 4.fazının 2.filmi olarak karşımıza çıkan Shang-Chi 10 güç yüzüğünün hikayesini Çin kültürünü harmanlayarak işleyip bir Süperkahraman origin hikayesi anlatıyor. Hem Çinli izleyicileri mutlu edip o gişede başarılı oluyor hem de bize farklı bir kültürün öğelerini kendince göstermiş olmuş bir iş. Filmin ilk yarısı oldukça yavaş ve eski efsaneler anlatısı tadında ilerlerken olaylar ikinci yarıda bir dövüş filmine dönüşüyor. Marvel’ın şimdiye kadarki en iyi dövüş sahneleri mi derseniz, birçok kişi aynı fikirde ancak onun harici filmde hiçbir şey yok efendim. Ama bir tek Asyalılar mı şu dövüş sanatlarını becerebiliyorlar inanılmaz doğrusu. Jackie Chan filmlerinin Marvel’a dahil olduğunu görüyoruz bir nevi. Marvel artık bir evren kurmayı hedeflediği için sinemada daha önce tutmuş olan bir sürü popüler ögeyi oluşturdukları yeni karakterlere eklemeyi ihmal etmiyorlar ve bu durumu iyi analiz ettikleriyse aşikar. Babasından ayrı olan Oğul’un kardeşinden aldığı bir mektupla beraber kendisini bulma ve kaderini gerçekleştirme hikayesini anlatan kahraman yolculuğu filmi oldukça standart bir hikaye işlenişine sahip.
The podcast currently has 28 episodes available.