Share Anlat Eren
Share to email
Share to Facebook
Share to X
By Anlat Eren
4
11 ratings
The podcast currently has 267 episodes available.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlardan birinde bir delikanlı yaşarmış. Bir gün delikanlı dervişe gitmiş. Küçük yaşta ana babasını kaybettiğini ve bu yaşına kadar ne kadar para kazandığını anlatmış. Sonra da bu kadar parayı nasıl harcaması gerektiğiyle ilgili tavsiyeler istemiş. Derviş, delikanlıyı uzun uzun incelemiş ve konuşmuş: Delikanlı, bu para senin kısmetin değil. Senin kısmetin denizlerden birindeki altın bir balığın karnındadır...
Çok eskilerde bir padişah ile kızı varmış. Padişah'ın kızı çok iyi at biner, çok iyi koşarmış. Prenses bir gün evlenmeye karar vermiş. Lakin bir şartı varmış. Evleneceği kişi çok zengin olacak ama tüm serveti bir mendilin içine de sığacakmış. Bunu haber alan şehzadeler ve prenseler saraya gelmişler ve mendillerini Prenses'in önünde açmışlar. Mendillerin içinden neler mi çıkmış. Tapular, altınlar, mücevherler... Ancak Prenses bunların hiçbirinden etkilenmemiş. Çünkü bu mal mülkün hepsi bir gün bitebilirmiş. Gerçek zenginlik ne yazık ki hiçbir talibinde yokmuş Prenses'i. O da tüm taliplerini geri çevirmiş.
Aradan günler, aylar geçmiş. Bir gün saraya bir delikanlı gelmiş. Prenses ile evlenmek istediğini ve çıkınını göstermek istediğini söylemiş delikanlı. Delikanlının pek etkileyici bir görünüşü yokmuş, fakat yine de büyük bir kalabalık saraya toplanmış. Kalabalıktakiler delikanlının görünüşü ve kıyafetleriyle kendi aralarında alay ederken Padişah herkesi susturmuş ve delikanlıya çıkınını açmasını buyurmuş. Delikanlı çıkınını yavaşça açmış. İçinden bir de ne çıksın. Bir makas...
Bilinmeyen bir zamanda bir padişah varmış. Bir gün Padişah başını kaşırken başında bir böcek bulmuş. Bulduğu böceğin ne olduğunu çevresindeki kimse bilememiş. Padişah, adamlarına bu böceği hayvan kanıyla beslemelerini söylemiş. Günler, haftalar geçmiş aradan. Böcek bir kedi kadar büyümüş. Padişah vezirine emir vermiş. Böceği öldürün, derisini yüzün ve sarayın kapısına asın. Ülkedeki herkese haber verin. Bu mahlukatın ne olduğunu bilene kızımı vereceğim. Bu haber tüm ülkeye tellarlarla yayılmış. Haberi yüksek bir dağda yaşayan ejderha da duymuş. Sarayın kapısındaki deriyi gören ejderha bunun bir bite ait olduğunu hemen anlamış ve Padişah'ın yanına çıkmak istemiş...
Bir varmış, bir yokmuş... Eski zamanlarda, halkıyla iç içe olmayan ve halkını sevmeyen bir padişah yaşarmış. Padişah haberleri vezirlerinden alır, bu haberler doğru yanlış mı diye hiç sorgulamazmış. Lakin, Padişah'ın güzel mi güzel ve iyi yürekli bir eşi varmış. Hanım Sultan bir kız çocuğuna hamileymiş. Günlerden bir gün, hanım sultan bir rüya görmüş. Rüyasında yaşlı bir adam sarayın dehlizlerinde cinlerin yaşadığını haber vermiş O'na. Bu cinler hakikat aynası denen bir aynayı korurlarmış. Ayna, sahibinin ne sorusu olursa olsun cevaplar ve yalnızca gerçekleri söylermiş. Son olarak, yaşlı adam Hatun Sultan'a doğacak çocuğunun erkek olacağını müjdelemiş ve Hatun Sultan uykusundan uyanmış...
Evvel zaman içinde bir tarla kuşu varmış. Tarla kuşu yuvasını tarlalara yapar ve tarlalarda yetişen ekinlerle yavrularını besleyip büyütürmüş. Tarla kuşunun yavruları annelerinin onlara taşıdığı besinlerden çokça yiyip hızlıca büyümüşler. Hem uçmayı da epey bir öğrenmişler, ancak erişkin olup yuvadan uçmalarına hala birkaç haftaya ihtiyaçları varmış. Günlerden bir gün çiftçi ve oğlunun tarlaya geldiklerini duymuş tarla kuşu. Çiftçi tarlaya bakmış, ekinleri incelemiş ve oğluna dönüp ekinlerin olduğunu ve yarın gelip tarladaki ekinleri biçmelerinin iyi olacağını söylemiş. İşte bu tarla kuşu ve yavruları için hiç iyi olmamış. Çünkü tarla kuşunun ve yavrularının tarladaki ekinlere hala ihtiyaçları varmış...
Anne ve babasının vefatının ardından Ayşe'ye annesinden bir ayna, babasından ise bir ev ile birkaç kuruş kalmış. Babasından kalan birkaç kuruş bir süre sonra bitmiş. Lakin, Ayşe hiç mi hiç çalışmak istemiyormuş. Bir gün annesinden kalan aynayı karşısına almış ve aynadaki görüntüsüyle konuşmaya başlamış...
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Kaf Dağı'nın ardında Hint ülkesinin padişahı varmış. Aradan geçen isyan ve savaş dolu yirmi yılın ardından ülkede barış hüküm sürmeye başlamış. Fakat Padişah bundan rahatsızmış. O savaş istiyormuş. Günlerden bir gün emrinde çalışanlardan O'nu meşgul tutacak bir şey icat etmelerini istemiş ve bunu yapan kişiye ne isterse vereceğini söz vermiş. Orada bulunanların arasında bir de yaşlı bir bilge varmış. Saray'ı terk edip evine gitmiş ve tam on beş gün boyunca ara vermeden çalışmış. On beş gün sonra, zamanın en ünlü fil dişi ustasını çağırtmış ve ondan otuz iki adet heykelcik yapmasını istemiş...
Eski zamanlarda genç bir padişah varmış. Padişah evlenmek istiyormuş. O sıralarda da memleketin birinde, güzel mi güzel, ağladığında gözlerinden inciler dökülen, güldüğünde ise yanaklarında güller açan bir kız olduğunu duymuş. Padişah, annesini bu güzeller güzeli kızı istemesi için o memlekete yollamış. Anne kızı ailesinden istemiş. Yüzükler takılmış ve düğün hazırlıkları için ikisi birlikte saraya dönmüşler. Meğerse kızın annesi aslında onun üvey annesiymiş. Kadının bir de öz kızı varmış, fakat bu kız üvey kızı kadar güzel değilmiş. Kadın Padişah'la kendi öz kızı evlensin istemiş ve bir plan yapmış. Ancak bu plandan öz kızına bahsetmemiş. Düğün hazırlıkları tamamlandığında anne ve öz kızı saraya çağırılmış. Anne ve kızı düğüne katılmak için yola çıkmışlar ve anne kafasında kurduğu planı işletmeye başlamış...
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, zengin mi zengin, güzel mi güzel bir ülkenin Padişah'ı varmış. Padişah'ın bir de güzeller güzeli bir kızı varmış. Hem Padişah hem de kraliçe kızlarının üzerine titrerlermiş. Öyle ki, Prenses'i eğitmesi için ülkenin en bilge insanlarını tutmuşlar. Aradan geçen yıllar içerisinde Prenses büyümüş ve aklı başında, bilgili, kibirden uzak genç bir kız olmuş. Herkes O'nu çok seviyormuş. Fakat Prenses'in başına bir dert dadanmış. Geceleri ne oluyorsa oluyor, Prenses odasında kayboluyormuş ve O'nu kimse bulamıyormuş...
Zaman zaman içinde, nerede olduğu bilinmeyen bir okyanusun dibinde bir su şehri varmış. Bu güzeller güzeli şehirde çeşit çeşit deniz canlısı birlikte yaşarlarmış. Su Şehri'nin bir de kralı varmış. Kral'ın beş kızının en küçüğü deniz kızı Ariel'miş. Kral'ın kızları için koyduğu bir kural varmış. Hiçbir kız yeterince büyüyüp gelişmeden şehirden dışarı çıkamazmış. Ariel'in erişkinliğe ulaşmış ablaları şehrin dışına çıkar, gördüklerini de gelip Ariel'e anlatırlarmış. Tabii Ariel anlatılanları dinledikçe içinde dışarıya olan merak daha da katlanırmış. Dışarı çıkmak için babasından izin istediğinde ise Kral kızına sabırlı olmasını öğütlermiş. Ancak Ariel kafasına koymuş bir kere. En yakın arkadaşları olan Yunus ve Balina Humo'ya planını anlatıp onları ikna etmiş Ariel ve aradan geçen birkaç gün sonra Ariel balina Humo'nun ağzına saklanıp su şehrinden çıkmış...
The podcast currently has 267 episodes available.
63 Listeners
64 Listeners