Share Anlat Eren
Share to email
Share to Facebook
Share to X
By Anlat Eren
4
11 ratings
The podcast currently has 272 episodes available.
Balıkçı Ahmet Leyli kısrağını Padişah'a başarıyla getirir, fakat Padişah bu beklenmedik başarı karşısında mutlu olmaz. Veziriyle yeni bir plan yapmak için toplanır. Vezir, Padişah'a bu sefer Ahmet'ten Peri Padişah'ının kızını getirmesini istemesini akıl verir. Balıkçı Ahmet, bu zor görevi başaramayacaktır. Böylece Padişah, Ahmet'i idam edecek ve O'nun eşi Serap ile evlenebilecektir. Padişah bu fikri sever ve Ahmet'i huzuruna çağırır. Balıkçı Ahmet'e kendisine Peri Padişah'ının kızını kırk gün içinde getirmesini emreder. Aksi takdirde Ahmet'in kellesi gidecektir...
Eski zamanların birinde, bir köyde, küçük Ahmet ve annesi yaşarmış. Çok yoksullarmış. Öyle ki, konu komşunun yardımlarıyla karınlarını doyururlarmış. Yıllar geçmiş, Ahmet büyümüş. Güç bela bir ağ alıp köyün yakınındaki gölde balık tutmaya başlamış. O günden sonra herkes O'nu Balıkçı Ahmet diye çağırmaya başlamış. Günlerden bir gün Ahmet yine gölde avlanırken ağına bir kurbağa takılmış. Ahmet kurbağayı göle geri bıraksa da kurbağa ağına tekrar takılmış. Sonra bir daha ve bir daha. Öyle olunca Ahmet kurbağayı alıp eve getirmiş. Ertesi gün Ahmet ağını alıp yine göle gitmiş. Bu sefer Ahmet pek şanslıymış. Kısa zamanda çokça balık yakalamış ve eve erken dönmeye karar vermiş. Fakat eve gelince bir de ne görsün! Ev tertemizmiş. Üstüne üstük birkaç parça da yeni eşya varmış evde. Bununla kalmamış. Yerde bir sofrada üstünde dumanı tüten yemekler varmış...
Zaman zaman içinde, eski zamanların birinde, akıllı bir padişah ve üç oğlu varmış. Günlerden bir gün, yaşlı padişah hastalanmış. Üç oğlunu da çağırtmış ve vasiyetini onlarla paylaşmış. Sarayın kırkıncı odasındaki bir sandıkta paslı bir kılıç olduğunu söylemiş. Bu kılıcı, bir yolculuğa çıkmadan önce kuşanmalarını söylemiş. Böylece onlara kimse dokunamayacakmış. Kısa bir zaman sonra yaşlı padişah hayata gözlerini yummuş. Yerine büyük oğlu Ahmet tahta geçmiş. Bir gün yeni padişah çevreyi dolaşmaya çıkmak istemiş. Kardeşi ona babasının vasiyetini hatırlatmış, fakat yeni padişah paslı bir kılıçla halkın arasına çıkmayacağını söylemiş. Neyse, askerleriyle birlikte yola çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmişler ve bir kaleye varmışlar. Padişah askerleriyle kaleye girmiş ve gözlerine inanamamış. Kalenin içinde eşi benzeri görülmemiş güzellikte bir bahçe varmış...
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok zengin bir adam yaşarmış. Adamın tembel mi tembel bir oğlu varmış. Yer, içer, yatarmış. Baba oğlunu güzel bir kızla evlendirmiş ve güzel bir hayat yaşamaya devam etmişler. Ta ki, baba ölene kadar. Oğlan ve eşi babadan kalan serveti yaklaşık bir yılda tüketmişler ve yoksulluk çekmeye başlamışlar. Bir gün artık kadın oğlanın tembelliğine daha fazla dayanamamış ve bir oyun yaparak oğlanı evden atıp kapıyı kilitlemiş. Çalışıp para kazanmadan eve gelmemesini söylemiş. İş aramak için şehrin yolunu tutan tembel oğlan yolda bir yüzük bulmuş ve hemen eve dönmüş. Yüzüğü kapısına göstermiş. Meğer bu ülkenin şahının kızının yüzüğüymüş. Kadın, bu yüzüğü satamayacaklarını söyleyip oğlana yüzüğü hemen şaha teslim etmesini söylemiş. Sarayın yolunu tutan oğlan yolculuk sırasında yıkık bir duvarın yanından geçiyormuş ki, aklına bir fikir gelmiş! Yüzüğü bir bez parçasına sarıp duvarın içine saklamış ve saraya doğru yoluna devam etmiş...
Bir varmış, bir yokmuş... Ülkenin birinde kalabalık bir aile yaşarmış. Aile o kadar fakirmiş ki bir dilim ekmeği bulamadıkları zamanlar olurmuş. Ailenin babası, ailesinin karnını doyurmak için türlü yollar deniyor, ama bir türlü başarılı olamıyormuş. Artık bir gün canına tak etmiş ve ailesine bir faydası olmadığını düşünüp ülkeden ayrılmış. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş... Bir dereye varmış. Çok yorulmuş ve bir ağacın altında mola vermiş. Farkında olmadığı şey ise otların arasından çıkan bir yılan onu sokmaya geldiğiymiş...
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlardan birinde bir delikanlı yaşarmış. Bir gün delikanlı dervişe gitmiş. Küçük yaşta ana babasını kaybettiğini ve bu yaşına kadar ne kadar para kazandığını anlatmış. Sonra da bu kadar parayı nasıl harcaması gerektiğiyle ilgili tavsiyeler istemiş. Derviş, delikanlıyı uzun uzun incelemiş ve konuşmuş: Delikanlı, bu para senin kısmetin değil. Senin kısmetin denizlerden birindeki altın bir balığın karnındadır...
Çok eskilerde bir padişah ile kızı varmış. Padişah'ın kızı çok iyi at biner, çok iyi koşarmış. Prenses bir gün evlenmeye karar vermiş. Lakin bir şartı varmış. Evleneceği kişi çok zengin olacak ama tüm serveti bir mendilin içine de sığacakmış. Bunu haber alan şehzadeler ve prenseler saraya gelmişler ve mendillerini Prenses'in önünde açmışlar. Mendillerin içinden neler mi çıkmış. Tapular, altınlar, mücevherler... Ancak Prenses bunların hiçbirinden etkilenmemiş. Çünkü bu mal mülkün hepsi bir gün bitebilirmiş. Gerçek zenginlik ne yazık ki hiçbir talibinde yokmuş Prenses'i. O da tüm taliplerini geri çevirmiş.
Aradan günler, aylar geçmiş. Bir gün saraya bir delikanlı gelmiş. Prenses ile evlenmek istediğini ve çıkınını göstermek istediğini söylemiş delikanlı. Delikanlının pek etkileyici bir görünüşü yokmuş, fakat yine de büyük bir kalabalık saraya toplanmış. Kalabalıktakiler delikanlının görünüşü ve kıyafetleriyle kendi aralarında alay ederken Padişah herkesi susturmuş ve delikanlıya çıkınını açmasını buyurmuş. Delikanlı çıkınını yavaşça açmış. İçinden bir de ne çıksın. Bir makas...
Bilinmeyen bir zamanda bir padişah varmış. Bir gün Padişah başını kaşırken başında bir böcek bulmuş. Bulduğu böceğin ne olduğunu çevresindeki kimse bilememiş. Padişah, adamlarına bu böceği hayvan kanıyla beslemelerini söylemiş. Günler, haftalar geçmiş aradan. Böcek bir kedi kadar büyümüş. Padişah vezirine emir vermiş. Böceği öldürün, derisini yüzün ve sarayın kapısına asın. Ülkedeki herkese haber verin. Bu mahlukatın ne olduğunu bilene kızımı vereceğim. Bu haber tüm ülkeye tellarlarla yayılmış. Haberi yüksek bir dağda yaşayan ejderha da duymuş. Sarayın kapısındaki deriyi gören ejderha bunun bir bite ait olduğunu hemen anlamış ve Padişah'ın yanına çıkmak istemiş...
Bir varmış, bir yokmuş... Eski zamanlarda, halkıyla iç içe olmayan ve halkını sevmeyen bir padişah yaşarmış. Padişah haberleri vezirlerinden alır, bu haberler doğru yanlış mı diye hiç sorgulamazmış. Lakin, Padişah'ın güzel mi güzel ve iyi yürekli bir eşi varmış. Hanım Sultan bir kız çocuğuna hamileymiş. Günlerden bir gün, hanım sultan bir rüya görmüş. Rüyasında yaşlı bir adam sarayın dehlizlerinde cinlerin yaşadığını haber vermiş O'na. Bu cinler hakikat aynası denen bir aynayı korurlarmış. Ayna, sahibinin ne sorusu olursa olsun cevaplar ve yalnızca gerçekleri söylermiş. Son olarak, yaşlı adam Hatun Sultan'a doğacak çocuğunun erkek olacağını müjdelemiş ve Hatun Sultan uykusundan uyanmış...
Evvel zaman içinde bir tarla kuşu varmış. Tarla kuşu yuvasını tarlalara yapar ve tarlalarda yetişen ekinlerle yavrularını besleyip büyütürmüş. Tarla kuşunun yavruları annelerinin onlara taşıdığı besinlerden çokça yiyip hızlıca büyümüşler. Hem uçmayı da epey bir öğrenmişler, ancak erişkin olup yuvadan uçmalarına hala birkaç haftaya ihtiyaçları varmış. Günlerden bir gün çiftçi ve oğlunun tarlaya geldiklerini duymuş tarla kuşu. Çiftçi tarlaya bakmış, ekinleri incelemiş ve oğluna dönüp ekinlerin olduğunu ve yarın gelip tarladaki ekinleri biçmelerinin iyi olacağını söylemiş. İşte bu tarla kuşu ve yavruları için hiç iyi olmamış. Çünkü tarla kuşunun ve yavrularının tarladaki ekinlere hala ihtiyaçları varmış...
The podcast currently has 272 episodes available.
64 Listeners
66 Listeners