Rüzgar esiyor. Kıllarımı efil efil süpürüyor. Bir geri. Bir ileri. Güzel geldi. Tatlı bir yorgunluk sonrası.
Şimdi ben sana ne anlatıyım ki. Aklımda var bir kaç plan. Yazmalı. Çizmeli. Renkli. Renksiz. Ama yetemiyorum. Yapamıyorum. Yapacak bir şey yok.
Şuan ne yapmak isterdin? İstanbul'da olmak. Ne yapabilmek isterdin? Oturup iki kelam bişi okumak. Nerede? Bodrum'da. Çıkardığım sonuç. Benim yeterliliğim yok. Bahanem çok.
Yazabilmek isterdim. Güzel. Gerçekten güzel. Böyle biri okuyunca. Sevsin. Yok, şaka. Hiç istemezdim. Umrum değil. Yazabilmek isterdim. Anlaşılır. Yok, o da umrumda değil. Yazabilmek isterdim. Anlatabilerek. İğrenç bir fiil oldu. Di mi? Gerçekten istediğim o. Anlatabiliyim istiyorum. Ama anlaşılsın istemiyorum. Ne saçma. İki dakka önce umrumda değil. Diyordum.
Aklı selim biri. Anlıyor ki. İstemediğini de söylese. Umursamadığını dile getirse de. Bu adamın istediği. Yazdıkları anlaşılsın. Çelişiyor bu adam. Di mi? Anladınız, değil mi?
Anladıysanız belki de anlaşılırmış benim yazdıklarım. Anlatmak istediklerimi değil de. Beni anlıyorsunuz. Anlattıklarımın saçmalığına bakıyorsunuz. O da güzel. Hatta daha güzel. Herkes her şeyi anlatacak diye bir şey yok. Anlayacak diye de bir şey yok. Hiç bir gereklilik yok.
Bunu istiyormuşum galiba. Düşündüklerimi beynim sıçsın. Ben geliyim onları bi güzel sıvayım. Eğleneyim. İnsanlar gelsin. Baksın. Ne bok yedin burada, desin. Yemedim, diyebiliyim. Yedirebilme ihtimaliyle şenleniyim. Yiyenle beraber sıçayım. Sıçmaya hastayım. Sıvamaya bağımlıyım. Sıçana bağlıyım. Hadi şimdi gidiyim. Boş yere ağlıyım.