Bugün ne yazık ki başını yastığa koyduğunda Ömer radiyallahu anh gibi amellerini muhasebe eden çok az insan bulunur.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ey mü’minler! Allah’tan korkun. Herkes yârin için de ayırdığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü O, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr 18)
Ayeti kerimesi doğrultusunda Ömer radiyallahu anh bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız. Muhasebeye/Hesaba çekilmek üzere, kıyamet günündeki en büyük arz, huzura alınma için gerekli güzel hazırlıklarınızı yapınız. O gün huzura alınırsınız, öyle ki size ait hiçbir sır gizli kalmayacak, bütün sırlar meydana çıkacak.” (İbn-i Ebi Şeybe, Kitabu’l-Musannef, 7/96, No:34459)
Ümmet muhasebe ölçüsünü ve değerlerini kaybedince sosyal hayatta da yapılması gereken birçok muhasebe türlerini de ihmal etmiştir. Devleti, yöneticileri, alimleri, çevresini, evini ve hatta kitlesini muhasebeden uzak kaldı. İslam’la, Şer’i hükümlerle hayatının ne kadar uyuşup-uyuşmadığını muhasebe etmediği gibi bakma zahmetine de girmez oldu.
Evet, insanın kendi yapısında olduğu gibi toplumda da bazı şeyler kaybolabilir, unutulabilir veya yanlış değerlere/yönlere sapabilir. Bunu düzeltmenin yolu Kitap ve Sünnete tekrar yönelmekle mümkündür. Kitap ve Sünnet çizgisinde muhasebesini yapacak olan ise birey, yönetici ve kitlelerdir.
İslam kültüründe muhasebe çok önem arz eden bir konudur. Dolayısıyla muhasebe genelde Müslümanın özelde ise dava adamlarının üzerinde ısrarla durması gereken öncelikli konulardan bir tanesidir.
İslam davası ulvi bir davadır. Bu davanın taşınmasıyla ilgili merhaleler göz önüne alındığında, davayı taşıyan için uzun soluklu bir sürecin olduğu ortaya çıkacaktır. Bugünden yarına tespit edilmiş bir vakit (nusret vakti) olmadığı gibi daveti yüklenenlerin ve bütün insanlığın hasret kaldığı bir devlet (sabırsızlıkla beklenen Hilafet devleti de şu an) ortada yoktur.
Yol uzun, hedef büyük, iş ise Müslümanların omuzları üzerindedir. Bunu en iyi dava adamı bilir. Aynı şekilde dava adamı omuz verdiği davanın kıymetini, değerini de bilir. Mücadelesini verdiği davasının gereklerini hakkıyla yerine getirmek için çalışandır. Dava adamı her zaman olduğu gibi en sıkıntılı dönemlerde de Allah’u Teala ile olan alakasını gözetmeyi ve O’nun rızasına uygun hareket etmesini de bilir. Bu minvalde dava adamı muhasebe konusunda hassas olduğu kadar cesaretlidir de. Davasına olan bağlılığı onu muhasebe konusunda güçlü kılar. Onun için “salih amel ve sabır” dava adamının ayrılmaz parçasıdır. Allah’u Teala şöyle buyurdu;
وَالْعَصْرِ ﴿١﴾ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ ﴿٢﴾ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
“Asr’a andolsun ki: Gerçekten insan (çalışmalarında) ziyandadır. Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirine hakkı tavsiye edenler ve sabrı birbirine tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr suresi 1,2,3)
Bu surede geçen üç ayeti kerime dava adamının bütün hayat yapısını etkileyecek, düzenleyecek ve yol gösterecek nitelikleri içinde barındırıyor. Zaman, amel, sabır, tavsiye birbirini tamamlayan dört temel esas… Dava adamı bunlar olmadan yola çıktığı an veya alakayı koparıp unuttuğu an (Allah korusun) tökezler.
#islam #tevhid