Alice Miller "Yetenekli Çocuğun Dramı" isimli kitabında duyguları tanınmamış ve bu duyguları ifade etmesine izin verilmemiş çocuğun kutsallaştırdığı anne-babasının sevgi ve onayını alabilmek ve cezalandırılmamak amacıyla bu duyguları bilinç dışına ittiğini ve bu yüzden, her geçen gün kendisine yabancılaştığını anlatır. Böyle davranarak çocuk sahte benlik geliştirir ve anne-babası ile olan ilişkisini olumlu tasvir etmek için kendini zorlar, bu da otantisitesini yitirmesine yol açar. Bu şekilde çocuk kendisi gibi olmaktan vazgeçer vazgeçmesine de, bedeni vaktinde anne-babasına karşı ifade edemediği duyguları, o duyguların yaşandığı deneyimler ile ilişkilendirerek duygusal hafızasına kaydeder ve çocuğu hayatı boyunca o farkında olmaksızın takip eder. Bu yüzden çocuk yetişkinliğinde de yineleme zorlantısı içinde sürekli benzer kişi ve olayları hayatına çekerek anne-babasından karşılayamadığı ihtiyaçlarını onlardan karşılamaya çalışır, en çok da kendi çocuğundan. Bu kısır döngü ta ki çocuk, yetişkinlik döneminde kendi çocukluğunun deneyimsel gerçekleri ve bu gerçekler ışığında açığa çıkaramadığı duyguların farkına varıp, onları anlamlı birer duyguya dönüştürmek suretiyle yasını tutuncaya kadar sürüp gider. Bu süreç çok acı verici olmakla birlikte inkar etmekten ya da sürekli hayatımızda olup biteni rasyonelleştirmekten iyidir. Bu nedenlerle, gerçekten iyileşmek istiyorsanız beden hafızanızda kayıtlı çocukluk anılarınıza dönün ve daha da önemlisi, bu anılara içkin gerçek duygularınızı keşfedip, kendiliğinizi serbest bırakın. Ve unutmayın, bunu yaparken anne-babanızı affetmek ya da terk etmek zorunda değilsiniz, siz yeter ki kendi gerçeğinize sahip çıkıp, hayatınızı otantik bir şekilde yaşamaya cesaret edin, sonrası kendiliğinden gelir.