Dürtüler…
İnsanı ömür boyu esir alan o görünmez zincirler.
Dinler, mitolojiler, bütün inanç sistemleri aslında tek bir şeyi söyler:
“Dürtülerinle hareket etme.”
Cinsel dürtüler, sosyal dürtüler, tüketme dürtüsü…
Hepsi birer sınav.
Cinsel dürtüler, zamanı ve odağını sınırlar.
İnsanı başarıdan, üretkenlikten uzaklaştırır.
Sosyal kimliğini değiştirir.
Ve sana insani olmayan, yapay bir mutluluk sunar.
Freud der ki;
“Cinsellik, yeme içme dürtüsü gibidir.”
Nasıl ki doyduktan sonra yemek seni tiksindirir,
aynı şekilde dürtülerin de seni zamanla tüketir.
⸻
Bugünün dünyasında başka bir yanlış dürtü var:
Sosyal medya.
Dopamin… O küçük mutluluk molekülü.
Her bildirimde, her beğenide biraz daha bağımlı hale geliyoruz.
Üretkenlik kayboluyor, gerçek hayattan kopuyoruz,
iletişim bozuluyor, zihin bulanıyor.
Metropol bizi manipüle eden bir canavara dönüştü.
Ses, gürültü, reklam, acele…
Belki de hayatın amacı, saf kötülükle beslenmek haline geldi.
Ve biz, bu gürültünün içinde kayboluyoruz.
⸻
Tüketim alışkanlıkları…
Eskiden defter vardı, kalem vardı, yokluk vardı.
Şimdi kredi var, faiz var, bitmeyen borçlar var.
İnsan, kazancını değil; kaygısını harcar hale geldi.
Oysa çözüm basit:
Alışkanlıklarını sadeleştir, üret, paylaş, çalış.
Bugün Türkiye’de en çok işsiz olan grup, gençler.
Ve bu gençler artık iş aramıyor.
Çünkü konfor alanı, yeni bir hapishane.
⸻
Konfor alanı denilen şey, kulağa güzel gelir.
Ama aslında kabuğundan çıkamama hâlidir.
Hayal bile kurmak artık bir “lüks” haline geldi.
Gerçekle örtüşmeyen hayaller, insanı boğar.
En doğru şey, adım atmaktır.
Bazen sonu hüsran olur, ama…
“Ben yaptım.” demenin huzuru, hiçbir zaferle ölçülmez.
Bugün marangoz yok, kuaför yok, usta yok…
Ama elinde diploma olan milyonlarca genç, işsiz.
Sonra soruyoruz:
“Neden sanayide yabancılar çalışıyor?”
Çünkü biz, konforun içine gömüldük.
⸻
Hata hakkın yok.
Kuralları iyi bil.
Trafikteyken bir cana zarar vermenin sorumluluğunu hatırla.
Gazı bilmeden önce freni öğren.
Ve o lanet telefona bakmadan ilerle.
Birine çok sinirlendin mi?
Dur. Düşün.
Bir küfür, bir hakaret…
Bazen bir kelime, bir ömür kadar yara bırakır.
⸻
Unutma…
İnsanlara sahip değilsin.
Çocuğuna bile.
Sahip olduklarını sandığın şeyler, bir gün senden gider.
Bu yüzden başkalarına değil, kendine sahip çık.
Hayvanlarda gördüğümüz içgüdü, bizim içimizde de var.
Ama fark şu:
Bizim içgüdülerimiz, bilinç tarafından sürekli kandırılır.
Beynin oyunudur bu.
Ani öfke, ani mutluluk, hepsi birer kimyasal dalgalanma.
Yani çoğu kararın, aslında sadece bir tepki.
⸻
Hareketsiziz.
Kan dolaşımımız stresle yönleniyor.
O yüzden beden, doğaya aykırı hale geliyor.
Enerjiyi eritmek gerekir; düşünerek değil, hareket ederek.
⸻
Dürüstlük…
Çoğu insan dürüstlüğü yanlış anlar.
“Söylediğim bir doğru, bin eğrilikten iyidir.” derler.
Ama dürüstlük, herkese değil, hak edene gösterilmelidir.
Dürüstlük, kendine duyduğun saygıdır.
Yanlış kişiye gösterildiğinde, sadece seni yıkar.
⸻
Anlamak her şeydir.
Ama anlamak için önce gözlem gerekir.
Gözlem için de zaman…
Bir şeyi anladıktan sonra karar vermek bile yeterli değildir.
Çünkü anlamak, sonuçlarını da kabullenmekle tamamlanır.
Aile içinde, işte, hayatta…
Bir karar alırken bedelini hesapladın mı?
⸻
Modern dünyanın en tehlikeli hastalığı:
Özgüveni kırılmış insanların travmaları.
Bu insanlar yardım almazlar, kendi çözümlerine kapanırlar.
Ve sonunda bozuk karakterlere dönüşürler.
Bir kanser, bir kalp hastası kadar rahatsızdırlar.
Yaşam gerçekten bir savaş alanı.
Ama en büyük savaş, insanın kendisiyle verdiği savaş.
Ergenken gerginiz,
yetişkinken beğenmeyiz kendimizi,
yaşlanınca çekilmez oluruz.
Kendimizle sürekli cebelleşiriz.
⸻
Ayna…
Evet, aynaya bak.
Kendinle yüzleş.
Konuşmalarını, kararlarını, duygularını aynanın karşısında prova et.
Bu seni mutlu bir oyuncuya, farkında bir insana dönüştürür.
⸻
Hayat bir enerji.