Share EKSEN
Share to email
Share to Facebook
Share to X
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, 23 Şubat’ta erken seçime gitme kararı aldı. Karar, Scholz’un Maliye Bakanı ve koalisyon ortağı Hür Demokratlar partisinin lideri Christian Lindner’i kabinedeki görevinden almasının ardından geldi.
Almanya’da Rusya’dan gelen gazın Kuzey Akımı sabotajları sebebiyle kesilmesinin ardından yaşanan mali sıkıntıların ve göçmen krizinin de siyasi dengeleri etkilediği belirtildi.
Ülkede özellikle göç krizi sebebiyle “aşırı sağ” olarak ana akım medyada lanse edilen AFD (Almanya İçin Alternatif) partisinin yükselişe geçtiği ifade edildi. Anketlerde yüzde 20’yi gören AFD, üç eyalette yapılan yerel seçimlerde de birinci veya ikinci parti olarak sandıktan çıkmayı başarmıştı.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un erken seçim kararını, Almanya’a koalisyonun çöküşünü, Hristiyan Demokratlar liderinin “Taurus füzesi” açıklamsaını, AFD’nin yükselişini ve Avrupa ile Almanya’daki siyasi eğilimleri, Almanya’da yaşayan gazeteci ve yazar Osman Çutsay ile konuştuk.
Gazeteci Osman Çutsay’a göre Avrupa’da yaşanan ekonomik sıkıntılara rağmen siyasetçilerin Ukrayna’ya destek açıklamaları tedirgin edici nitelikte. Hristiyan Demokrat lider Friedrich Merz’in Taurus füzeleriyle ilgili açıklamalarına atıfta bulunan Çutsay, Almanya’da siyasi iklimin giderek daha da gergin bir hale geldiğini aktardı:
Hristiyan Demokratlar’ın lideri Friedrich Merz’in savaşa destek çıkışları ile Yeşiller’e göz kırpmış olabileceği değerlendirmesinde bulunan Osman Çutsay, bir başka senaryoda ise AFD’nin ve CDU’nun birbirini dengeleyebileceğini belirtti. Olaf Scholz’un durumunun zayıf olduğunun altını çizen Çutsay, Savunma Bakanı Boris Pistorius’un da savaş yanlısı söylemlerle Başbakanlık koltuğuna aday olduğunu ifade etti:
Fransa’da Melenchon’un başlattığı akımla birlikte sosyalist ve sosyal demokrat figürlerin “vicdan hareketi” kapsamında kamuoyunun desteğini almayı hedeflediğini aktaran Osman Çutsay, Almanya’da bunu Sahra Wagenknecht’in sürdürdüğünü ifade etti. Çutsay’a göre Avrupa’da aşırı sağ ve faşizm eğilimli partilerin yükselişi ise sürüyor:
Almanya’da seçimlerde Hür Demokratlar’ın yahut diğer partileirn baraj altı kalma ihtimali bulunduğunu ifade eden Çutsay, Hristiyan Demokratlar ve AFD arasında karşılıklı birbirlerini dengeleme üzerine kurulu bir koalisyon kurulma ihtimali bulunduğunu kaydetti. Osman Çutsay’a göre Avrupa’yı bekleyen bir başka tehlike ise, Ukrayna’daki silahların yasadışı yollarla Avrupa’ya ulaştırılması ve karaborsada satılması:
Başkanlık seçimlerini 312 delegelye kazanan ve Kongre'de de çoğunluğu yakalamayı başaran Donald Trump, 20 Ocak'ta koltuğa oturacağı gün yapacağı atamalarla ilgili tercihlerini şimdiden açıklamaya başladı. Dışişleri Bakanlığı için Florida'nın Cumhuriyetçi Senatörü Marco Rubio'yu tercih eden Trump, Savunma Bakanlığı için de eski asker ve Fox News sunucusu Pete Hegseth'i tercih ettiğini belirtti. X'in, Tesla'nın ve Space X'in sahibi iş insanı Elon Musk'ın tasarruftan ve bütçenin etkin kullanımından sorumlu "Hükümet Verimliliği Departmanı" başına getirileceği açıklandı.
Bir diğer dikkat çeken atama ise Matt Gaetz ve Michael Waltz oldu. Florida'lı Temsilciler Meclisi üyesi Matt Gaet'in Başsavcı olarak atanacağı belirtildi. Matt Gaetz, sıkı bir Trump destekçisi olmasının yanı sıra Trump'a karşı açılan davaların da karşısında yer alıyor. Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı yapmayı blanladığı Michael Waltz ise İran'a karşı bir "şahin" olarak tanınıyor.
Demokratlardan Cumhuriyetçilere geçerek Donald Trump’ı destekleyen Tulsi Gabbard’ın ise Ulusal İstihbarat Direktörü olarak Trump ekibine dahil olacağı bildirildi.
ABD seçimlerini kazanan Donald Trump’ın ekibini, yapmayı planladığı atamaları, Ortadoğu’da yürütmesi muhtemel politikayı, Trump’ın Suriye’ye ve Türkiye’nin Suriye politikasına olası etkilerini ve Filistin meselesini, Necmettin Erbakan Üniversitesi'nden Dr. Gökhan Çınkara ile konuştuk.
Donald Trump’ın yeni başkanlık döneminde atadığı ekip ve kabine üyeleriyle Cumhuriyetçi Parti içerisinde bir denge kurduğunu kaydeden Dr. Gökhan Çınkara, diğer yandan Trump’ın ipleri eline almak için buna uygun isimlere yöneldiğini ifade etti. Çınkara’ya göre Trump, dış politikada her bir dosyayı farklı bir yetkiliye vererek çok boyutlu bir diplomasi yürütecek:
Dr. Gökhan Çınkara’ya göre Trump her ne kadar Ortadoğu ilişkilerini belirli figürler üstünden yürütse de, en büyük belirleyici faktör Rusya ile yapılacak görüşmeler olacak:
Donald Trump’ın yeni döneminde Ortadoğu politikasında İsrail’e desteğin ve İran’ın nükleer tesislerinin “gündemden kaldırılmasının” öne çıkabileceğini ifade eden Dr. Gökhan Çınkara, Ortadoğu’daki gelişmelerin seyrini ABD ve Rusya arasındaki müzakerelerin belirleyeceğini dile getirdi:
Hamas’ın artık sahadaki durum sebebiyle aktör pozisyonunu yitirebileceğini aktaran Dr. Çınkara, Trump ekibinin “Batı Şeria’nın ilhakı” söylemleri sebebiyle Filistin açısından pek de olumlu bir tablonun ortaya çıkmadığını kaydetti:
Dr. Gökhan Çınkara’ya göre Trump’ın ekibinde Türkiye’ye sıcak bakan çok fazla isim yer almıyor. Türkiye’nin Suriye meselesi ve ekonomik mevzular üzerinden fırsat yaratmayı deneyeceğini kaydeden Çınkara, diplomaside kişisel ilişkilerin öne çıkabileceğini belirtti:
Ortadoğu’da Rusya faktörünün sıklıkla analizlerde es geçildiğini vurgulayan Çınkara, Trump’ın Suriye’den çekilme planıyla ilgili net bir yorum yapmak için erken olduğunu vurguladı:
Dr. Gökhan Çınkara’ya göre Beşar Esad, Trump döneminde nefes alabilir ve uzlaşı yolları arayabilir:
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, 7 Kasım'da Valday Uluslararası Tartışma Kulübü'nün 21. Yıllık Genel Oturumu'na hitap etti.
"Gözümüzün önünde yepyeni bir dünya düzeni oluşuyor" diyerek çok kutupluluğun artık geri döndürülemez bir gerçek olduğunun altını çizen Putin, “Halklar kendi çıkarlarının, öz değerlerinin, özgünlüklerinin ve kimliklerinin daha net bir şekilde farkına varıyor. Kalkınma ve adalet hedefine ulaşma konusunda giderek daha ısrarcı oluyor” dedi.
Dünyanın tehlikeli bir çizgiye yaklaştığını ve Batı'nın nükleer cephaneliğe sahip Rusya'yı yenilgiye uğratma çabaları içinde olduğunu kaydeden Putin, bu çabaların "Batı'nın çirkin maceracılığı" olduğunu belirtti.
Diğer yandan seçimleri kazanan ABD Başkan adayı Donald Trump'ın Ukrayna konusunda söylediklerinin dikkati hak ettiğini vurgulayan Vladimir Putin, Trump ile diyaloga hazır olduğunu kaydetti.
Valday Forumu’nda Putin’in mesajlarını, Trump’ın kabine adaylarını, ABD’nin yeni dönemde dış politikasının çatışma sahalarına nasıl etki edebileceğini ve Trump’ın ikinci döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinin nasıl şekillenebileceğini, Prof. Dr. Hasan Ünal ile konuştuk.
Prof. Dr. Hasan Ünal’a göre Trump’ın atayacağı kabine isimlerinin yüzde yüz politika üretme özerkliği bulunmayacak. Trump’ın savaşları bitirmek için adım atmaya niyetli olduğunu kaydeden Ünal, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de samimi ve Rusya’nın sahadaki galibiyetini gözardı etmeyen her türlü diyaloga açık olduğunu belirtti:
Donald Trump’ın her şeyden önce kendi halkına verdiği vaatleri yerine getirmesi gerektiğinin altını çizen Ünal, bu sebeple Trump’ın Ortadoğu’da Abraham Anlaşmaları formülüne ağırlık verebileceği değerlendirmesinde bulundu:
Valday’da en çok öne çıkan konuların başında çok kutupluluğun geldiğini aktaran Prof. Dr. Hasan Ünal, ABD’nin bu süreci engelleyemeyeceğini kaydetti:
Donald Trump dönemi Türk-Amerikan ilişkilerinin nasıl şekillenebileceğini yorumlayan Prof. Dr. Ünal, Türkiye’nin dikkatli hesaplamalar yapması gerektiğini belirtti. Özellikle ABD’nin Avrupa Birliği’ne ve Çin’e karşı uygulaması muhtemel gümrük politikalarına değinen Ünal, Türkiye’nin kendisini hem ABD, hem AB hem de Çin için işbirliği yapılabilecek bir ortak olarak öne çıkartması için ciddi bir çalışma hazırlaması gerektiğini ifade etti:
312 delege kazanan Donald Trump, ABD başkanlık koltuğuna oturmak için 20 ocak tarihini bekliyor.
Trump’ın kendisi kadar, kuracağı ekip de merak konusu oldu. Truth sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan Donald Trump, Nikki Haley ve Mike Pompeo gibi isimlere ekibinde yer vermeyeceğini belirtti. Neoconların öne çıkan isimlerinden Haley ve Pompeo’nun dışlanması, yeni kadro konusunda merak uyandırdı.
Diğer yandan Trump’ın seçim süresi boyunca vadettiği “Çin mallarına gümrük politikasının” da ne şekilde ve hangi boyutlarla hayata geçeceği merak konusu oldu. Cumhuriyetçilerin Kongre ve Başkanlık’ı aynı anda ele geçirmesiyle Avrupa’da adeta bir panik havası yaşandı. Yüzünü Pasifik’e döneceğini söyleyen Trump’ın, Çin konusunda sert tutum takınacak isimleri dış politikada görevlendirilmesi bekleniyor.
Diğer yandan ABD’nin Ortadoğu’ya sevk ettiği onlarca savaş uçağı ve İran’a yapılan uyarıların ardından, Suriye ve Irak’ta İran’a yakın silahlı gruplara saldırılar gerçekleştirildi. Daha önce “İran’da rejim değişimine karşıyım” diyen Trump, öte yandan ilk başkanlık döneminde de İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi talimatını vermişti.
Donald Trump’ın seçim zaferinin Asya-Pasifik’e olası etkilerini, Trump’ın ve kadrosunun Çin’e bakış açısını ve BRICS ile küresel güneyin yükselişinin ABD dış politikası karşısında neler sunabileceğini, gazeteci Gökhun Göçmen ile konuştuk.
Gökhun Göçmen’e göre davalar, FBI baskınları, suikast girişimleri ve neoconlardan sonra ciddi manada tecrübe kazanan Donald Trump, kendi ekibini kurduktan sonra bürokraside adeta bir “kan davası” başlatmaya niyetli:
Trump’ın yeni başkanlık döneminde birçok uluslararası krizin aktif olarak sürdüğünü ifade eden Göçmen, özellikle BRICS’in de yükselişiyle Trump’ın eskiye kıyasla farklı davranabileceğini kaydetti:
Gökhun Göçmen’e göre Donald Trump sıcak bir savaş arzulamıyor fakat Çin ile ticaret savaşlarını ileri bir boyuta taşımayı planlıyor. Obama döneminden beri Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki en büyük uzlaşının Çin meselesi olduğunun altını çizen Göçmen, ABD’nin Çin’i kendisine en büyük rakip olarak gördüğünü belirtti:
Trump’ın yardımcısı J.D. Vance’in yaptığı bir konuşmada tam 135 kere Çin’den bahsettiğini aktaran Göçmen, Cumhuriyetçilerin dikkatlerini tamamen Çin’e yöneltmek istediğini kaydetti. Gökhun Göçmen’e göre ticari savaşları kızıştıracak Donald Trump, AUKUS gibi ittifakları ise ekonomik yük olmadıkları sürece destekleyecek:
Donald Trump’ın dış politika felsefesinde kısa vadeli çıkarların ve ekonomik getirilerin öne çıktığını vurgulayan Gökhun Göçmen, diğer yandan bu politikaların ABD’nin nüfuz alanına olumsuz etkileri olabileceğine işaret etti. Avrupa başta olmak üzere geleneksel ABD müttefiklerinin kendi yolunu çizmeyi tercih edebileceğini dile getiren Göçmen, diğer yandan yükselen BRICS ve küresel güneyin söylemlerinin de bu dönemde öne çıkabileceğini belirtti:
lmanya’da bir süredir devam eden ve basına da yansıyan koalisyon partileri arasındaki anlaşmazlık, Maliye Bakanı Christian Lindner’in görevden alınmasıyla iyice derinleşti.
Hür Demokratlar’ın yani liberal partinin başkanı olan Christian Lindner, üçlü koalisyonun önemli bir ayağını oluşturuyordu. Lindner’in görevden alınmasıyla birlikte muhalefet konumundaki Hristiyan Demokratlar, hükümetin güvenoyu yoklamasına gitmesi için çağrıda bulundu.
Başbakan Olaf Scholz, 6 Kasım gecesi yaptığı açıklamada “Christian Lindner güvenimi kırdı” ifadelerini kullandı.
Görevden almanın, özellikle “aşırı sağ” olarak tanımlanan AFD’nin eyalet seçimlerinde gösterdiği başarının ve Donald Trump’ın ABD başkanlık yarışını kazanmasının ardından gelmesi dikkat çekti.
Almanya’da yaşanan hükümet krizini, Başbakan Olaf Scholz’un Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden almasını, Alman Anayasa Mahkemesi’nin sürece etkisini, koalisyon partileri arasındaki fikir ayrılıklarını ve Donald Trump’ın tekrar ABD Başkanı seçilmesinin Avrupa Birliği’ne olası etkilerini, Almanya’da yaşayan gazeteci Erdal Tekin ile konuştuk.
Erdal Tekin’e göre bu yıl içerisinde Almanya’da yapılan eyalet seçimlerinde aşırı sağın yükselişi, Olaf Scholz hükümeti ve koalisyon ortakları için işlerin iyi gitmediğini gösteren önemli bir sinyaldi. Hür Demokratlar lideri de olan Maliye Bakanı Christian Lindner’in görevden alınma sürecini aktaran Tekin, özellikle Anayasa Mahkemesi’nin hükümetin bütçe tasarısını onaylamamasının çok kuvvetli bir etmen olduğunun altını çizdi:
Liberalizm ve sosyal devlet politikaları noktasında ayrım yaşadıkları halde Sosyal Demokratlar, Hür Demokratlar ve Yeşiller arasında bir şekilde koalisyon kurulabildiğini kaydeden Erdal Tekin, bütçe tasarısı hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından “uygulanamaz” kararı alması sonrası işlerin değiştiğini vurguladı. Tekin’e göre Ukrayna, Gazze ve Avrupa göç krizleri de hükümet için ciddi bir sınav oldu ve sorunları beraberinde getirdi:
Alman Başbakan Scholz’un, planlanandan önce güvenoyu yoklamasına gitmesi için Hristiyan Demokratlar’ın baskı yaptığını aktaran Erdal Tekin, hükümetin güvenoyunu kazanamaması halinde Almanya’da erken seçimin söz konusu olacağını belirtti:
ABD seçimlerini Donald Trump’ın kazanmasının Avrupa Birliği için olumsuz bir gelişme olduğunu kaydeden Erdal Tekin, Trump’ın olası gümrük politikalarının Avrupa ekonomisine darbe vurabileceğini kaydetti. Tekin’e göre Trump ile birlikte yükselecek milliyetçi rüzgar, Avrupa ülkelerinin AB içerisinde değil, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda hareket etmesine de sebep olabilir:
ABD Başkanlık Seçimleri sonuçlandı. Cumhuriyetçilerin adayı, eski Başkan Donald Trump, 270 delegeyi geçerek tekrar ABD Başkanı seçildi. 73 milyondan fazla oy alarak genel oyların yüzde 50'sini de geçen Trump, Kongre'de de hem Temsilciler Meclisi'nde hem de Senato'da üstünlüğü ele geçirdi. Sonuçları ilan edilmeyen tek eyalet olan Arizona'da da önde olan Trump, o eyaleti de kazanması halinde 312 delegeye ulaşarak şahsi rekorunu kıracak.
Diğer yandan Trump’ın seçim zaferinin detayları tartışılmaya başladı. Michigan, Pensilvanya, Georgia, Wisconsin ve Arizona’da yani bütün salıncak eyaletlerde seçimi önde götüren Trump, diğer yandan dört seçimdir Demokratlarda olan Nevada’yı da alarak bir salıncak eyalete dönüştürdü. New York ve New Jersey gibi Demokratların kalesi olan şehirlerde de yüzde 45’i geçen Cumhuriyetçiler, 2028 seçimlerinde ABD’nin doğu yakasının salıncak eyaletlere dönüşmesini bekliyor.
Seçime damgasını vuran Trump’a suiksat girişimi kadar, Biden döneminde artan enflasyonun, sayılarının on milyonu geçtiği söylenen yasadışı göçmenlerin, artan suç oranlarının, yüksek kamu harcamalarının ve “woke” ideolojisinin uygulamalarının da seçim sonuçlarında etkili olduğu tahmin ediliyor.
Seçmen demografisiyle ilgili yapılan çalışmalara göre evli çiftler Trump’ı, bekar kadınlar Kamala Harris’i, bekar ve genç erkekler ise ezici çoğunlukla Donald Trump’ı tercih etti. Siyahi erkeklerin yüzde 20’si, Latin erkeklerin yüzde 55’i ve toplam Latin nüfusunun yüzde 50’si, oy verme tercihini Donald Trump’tan yana kullandı. Trump’ı en az tercih eden demografik grup, yüzde 9 oy oranıyla siyahi kadınlar oldu.
ABD seçimlerini, Trump’ın zaferini, Amerikan seçmeninin oy tercihini, seçim sonuçlarını belirleyen faktörleri, Kamala Harris’in başarısızlığının sebeplerini, Latin seçmenlerin Trump’a verdiği desteği ve Trump’ın iç ve dış politikalarda yapması muhtemel hamleleri, ABD uzmanı ve siyasi analist Şanlı Bahadır Koç ile konuştuk.
Donald Trump’ın genel oy sayısında öne geçmesinde, farklı seçmen gruplarında ve demografilerde popülerliğinin artmasının önemli rol oynadığını belirten Şanlı Bahadır Koç’a göre, Demokrat Parti kendi içinde ciddi tartışmalar yaşayacak. Bahadır Koç’a göre bu defa kendi ekibini kuran ve Kongre’de de çoğunluğu elde eden Trump’tan, Amerikan halkının beklentisi yüksek:
Kamala Harris’in aday profilini değerlendiren Koç, özellikle Harris’in ön seçimler olmaksızın aday gösterilmesinin, seçim mağlubiyetinde etkili olduğunu belirtti. Harris’in konuşmalarında vaatlerde bulunamadığını ve donanımının da yetersiz olduğunu aktaran Şanlı Bahadır Koç, Kamala’nın “pozitiflik” ve “gülümseme” temalı seçim kampanyasının, ekonomik bunalım yaşayan genç popülasyonu ikna etmeyi başaramadığı değerlendirmesinde bulundu:
Woke ideolojinin ve kimlik politikalarının yarattığı rahatsızlığın seçim sonuçlarında kritik öneme sahip olduğunun altını çizen Bahadır Koç, Latin seçmenlerin yarısının Donald Trump’ı tercih etmesinin gerekçesinin de aşırıya kaçan “woke” ideoloji uygulamaları olduğunu kaydetti. Şanlı Bahadır Koç’a göre Biden dönemi politikalarının insaların hayatına doğrudan pozitif bir etki yaratmamış olması da, Amerikan halkının Demokrat Parti’ye olan güvenini önemli ölçüde sarstı:
Jeff Bezos’un sahibi olduğu Washington Post’un aday desteklemeyerek aslında Trump zaferini önceden öngördüğünü ifade eden Bahadır Koç, diğer yandan ABD’de ana akım medyaya güvenin yüzde 10 seviyesine kadar düştüğünü aktardı:
Şanlı Bahadır Koç’a göre Donald Trump, kurduğu ekibiyle birlikte bürokraside büyük bir temizliğe girişecek. Bunun dışında Trump’ın seçmenlerine verdiği “göçmenlerin geri gönderilmesi” vaadi için toplama kampları kurabileceğini dile getiren Koç, diğer yandan ekonomik alanda uygulanması beklenen gümrük vergilerinin enflasyon yaratma riski taşıdığını da kaydetti:
Donald Trump’ın dış politikasında özellike Ortadoğu ve Ukrayna’da ateşkes sağlanmasına yoğunlaşabileceğini kaydeden Şanlı Bahadır Koç, diğer yandan Pompeo gibi neoconların kabineye girmemesi durumunda bu politikaların netlik kazanacağını belirtti. Bahadır Koç’a göre Trump, İran ile de savaşa girmek istemiyor:
ABD’de seçmenler 5 Kasım’da sandığa gitti. 2020 seçiminde Joe Biden’ın kazandığı beş salıncak eyaletin tamamını kazanan Donald Trump, ABD başkanı seçildi.
Trump öte yandan 72 milyon 600 bin oy ile yüzde 50’yi geçerek ilk defa genel oy sayısında da seçimleri birinci tamamlamış oldu.
Kongre için yapılan Senato ve Temsilciler Meclisi seçimlerini de Cumhuriyetçiler önde tamamladı. Cumhuriyetçiler, “haritayı kızıla boyadık” diyerek, başkanlık, Senato ve Temsilciler Meclisi üçlüsünün tamamını kazandıklarını duyurdu.
Seçimi kaybeden Kamala Harris, yaptığı konuşmada “Amerika için savaşmaya devam edeceğiz” dedi. Öte yandan henüz kesinleşmeyen sonuçlara göre, son dört seçimdir Demokratların kazandığı Nevada eyaletinde Harris, yarışı geriden takip ediyor. Eğer Nevada’yı da Trump kazanırsa, 312 delege kazanmış olacak ve Nevada’yı dört seçim sonra salıncak eyalete çevirmiş olacak.
ABD seçimlerinin sonuçlarını, Donald Trump’ın olası politikalarını, Trump zaferinin ABD dış politikasına etkilerini, Rusya-ABD, Trump-Avrupa ve Türk-Amerikan ilişkilerinin nasıl şekilleneceğini, Prof. Dr. Hasan Köni ile konuştuk.
ABD seçim sonuçlarını ve Trump’ın zaferini değerlendiren Prof. Dr. Köni, Demokratların dört yıl boyunca Ukrayna ve Filistin başta olmak üzere atışmalara verdiği desteğin etkili olduğunu söyledi. Sınır politikası ve göçmenler sebebiyle halkın tepki gösterdiğini de belirten Köni, diğer yandan Demokratların kendi seçmen kitlesini de küstürdüğünü sözlerine ekledi:
ABD’de Demokrat Parti’nin ve adayları Kamala Harris’in “woke” olarak bilinen sol-liberal politikalarda ısrarları ve radikal tutumları sebebiyle halkın sempatisini kaybeddiklerinin altını çizen Prof. Dr. Hasan Köni, kimlik siyasetinin iflas ettiğini belirtti. Amerikalı seçmenlerin kimlik politikaları, kadın-erkek ve siyah-beyaz ayrışmaları yerine ekonomik gerçekliğe göre oy kullandığını vurguladı:
2016’da iktidara gelen Trump’ın kendi kadrosu olmadığını kaydeden Köni, geçen dört yıl içerisinde Trump’ın kendisine bir kadro kurduğunu aktardı. ABD’nin artık çok kutuplu dünya gerçeğini kabullenmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Hasan Köni, Trump’ın dünyada gelişen güçlerle rekabet edebilmek için yapay zeka ve teknoloji yatırımları yapmayı planladığını kaydetti:
Prof. Dr. Köni’ye göre Trump, Çin’e gümrük vergileri uygulayacak fakat dolar tahvillerinin bozdurulması ihtimaline karşı dengeli bir politika güdecek. AB içinde birlik bulunmaası sebebiyle Trump’ın AB’yi bir kenara bırakabileceğini ifade eden Köni, diğer yandan Trump’ın kısa dönemde Çin ile çatışmaya girmeye yanaşmayacağını belirtti:
Trump’ın ocak ayında koltuğa oturduktan sonra İran’ı baskı altına alacak politikalar yürüteceğini kaydeden Prof. Dr. Hasan Köni, bir diğer muhtemel Trump politikasının da ABD askerlerinin Suriye’den çekilmesi olduğunu belirtti:
Türkiye’nin dış politikada esnek bir tavır takındığını fakat Trump zaferiyle birlikte son kertede ABD’ye yakınlaşabileceğini dile getiren Prof. Dr. Köni, şunları söyledi:
İsrail’in 26 Ekim’de yaptığı İran misillemesi sonrasında tansiyon yükseldi. ABD, İran’ın karşılık vermesi durumunda doğrudan müdahil olabileceği tehdidinde bulundu. Tehdidin ardından Amerikan Hava Kuvvetleri’ne ait 12 B-52 yüksek irtifa bombardıman uçağı ve sayısı açıklanmayan miktarda savaş uçağı filoları, Ortadoğu’ya sevk edildi.
Öte yandan Hamaney, İsrail’e verilecek yanıtın güvenlik bürokrasisi tarafından görüşülüp her türlü senaryonun hesaplanacağını belirtti.
Batı basını, İran’ın “ABD seçim gecesi saldırı yapacağı” iddiasını ortaya attı. Amerikan seçimlerinde yarışan Cumhuriyetçi aday Donald Trump ve Demokrat aday Kamala Harris’in, dış politikada İsrail-İran denkleminde nasıl bir fark yaratacağı merak konusu oldu.
Ekim ayında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile telefonda görüşen Trump, İsrail’in “kendini savunma hakkına” vurgu yaptı ve Netanyahu’yu tebrik etti. Diğer yandan katıldığı Youtube röportajlarında ve podcastlerde konuşan Trump, İran’da rejim değişikliği planlarına sıcak bakmadığını ifade etti.
İsrail-İran gerilimini, İran’ın nükleer silah geliştirdiği yönündeki iddiaları, yaşananların Türkiye’ye etkisini ve ABD seçimlerinin Ortadoğu’ya olası yansımalarını, Marmara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Bilgehan Alagöz ile konuştuk.
Ortadoğu’daki gelişmelerin Rusya ve ABD arasındaki krizin bir yansıması olduğunu ifade eden Doç. Dr. Alagöz, ABD’nin Ukrayna’yı kışkırtan politikaları sonucunda Rusya’nın İran ile olan işbirliğini artırma yolunu seçtiğini kaydetti:
Doç. Dr. Bilgehan Alagöz, İsrail’in bölgedeki saldırıları sonrasında İran’ın savaş istemediğini fakat en kötü senaryoya karşı da hazırlıklı olduğu değerlendirmesinde bulundu. Alagöz’e göre İsrail ve İran, birbirlerine yaptıkları saldırılar ile karşılıklı olarak askeri kapasitelerini test ediyor. Öte yandan Alagöz, Ortadoğu’da tansiyonun düşmesi için ABD ve Rusya arasında diyalog kurulmasının elzem olduğunu da belirtti:
İran’ın nükleer silah üretmeye yaklaştığı yönündeki Batı basınında çıkan iddiaların Türkiye’de yeterince tartışılmadığını dile getiren Alagöz, İran’daki gelişmelerin yakından takip edilmesi gerektiğini söyledi. Doç. Dr. Alagöz’e göre Türkiye ve İran tam olarak dost ülkeler olmadıkları ve çeşitli sahalarda çıkar çatışması yaşadığı için, Türkiye’nin mevcut durumu inceleyip gelişmelere göre yeni doktrinler üretmesi gerekiyor:
İran dini lideri Hamaney’in danışmanı Kemal Harrazi’nin nükleer açıklamasını değerlendiren Doç. Dr. Alagöz, İran’ın nükleer silah edinme arzusundan ziyade bu kozu kullanarak elini yükseltmek ve caydırıcılık yaratmak istediğini söyledi:
Donald Trump’ın ABD hegemonyasının gerilediğini fark ettiğini ifade eden Doç. Dr. Bilgehan Alagöz’e göre Trump’ın seçilmesi, ABD’nin Ortadoğu politikasını değiştirebilir. Alagöz’e göre Trump, İran ile vekil güçlerin sınırlandırılması karşılığında anlaşmaya gitmeye de açık olabilir:
İsrail’in seçimlerde Trump’ın kazanmasını arzulayacağı değerlendirmesinde bulunan Doç. Dr. Alagöz, diğer yandan Körfez ülkelerinin de Trump zaferini beklediğini dile getirdi:
İsrail’in İran’ın füze parçası ve yakıtı ürettiği tesisleri vurmasının üzerinden bir hafta geçti.
Batılı kaynaklar, İran’ın İsrail’e ABD seçim gecesinde misilleme yapacağı iddiasını ortaya attı.
Bir diğer dikkat çeken açıklama ise İran dini lideri Hamaney’in danışmanı Kemal Harrazi’den geldi. Harrazi, İran’ın nükleer doktrinde değişikliğe gidebileceği imasında bulundu.
Öte yandan ABD, 26 Ekim’deki İsrail saldırısından sonra İran’ın cevap vermesi durumunda, misillemeyi İsrail ile birlikte yapabileceği tehdidinde bulunmuştu. Bu kapsamda ABD’nin en büyük stratejik bombardıman uçaklarından olan B-52’den 12 adedinin Ortadoğu’ya sevk edildiği tespit edildi. Sevk edilen B-52 bombardıman uçaklarından 6 adedi, Katar’a yerleştirildi.
ABD ayrıca bölgeye F-22, F-16, F-15 ve F-18 savaş uçağı filolarını da göndermişti.
İsrail ve İran arasında artan gelirimi, İsrail’in hava saldırısının etkilerini, İran’ın misilleme yapıp yapmayacağını, ABD seçim süreci öncesi artan gerilimi, İran’ın nükleer silah üretme kapasitesi hakkındaki iddiaları ve İran’da “rejim değişimi” planlarını, Ortadoğu, Avrasya ve Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi (ODAP) Direktörü Dr. Ali Semin ile konuştuk.
İsrail ve İran arasındaki saldırıları değerlendiren Dr. Ali Semin, özellikle İsrail’in doğrudan hava harekatı neticesinde İran’ın Irak ile olan savaşından bu yana ilk kez egemenliğinin direkt olarak ihlal edildiğini vurguladı. Saldırıların yıkım boyutundan ziyade, uluslararası konjonktürde yarattığı değişimle okunması gerektiğinin altını çizen Semin, diğer yandan ABD ve İsrail algı çalışmalarının, İran içerisinde ciddi bir istihbarat ağı kurdukları izlenimi yarattığını belirtti:
Dr. Ali Semin’e göre İran, sergilediği caydırıcılık kapasitesini İsrail’e karşı doğrudan gösteremediği için caydırıcılığını yitiriyor:
ABD’nin Irak işgalinden önceki 13 yıl boyunca zemin hazırladığını ifade eden Dr. Ali Semin, İsrail saldırıları ile ABD’nin İran için adeta zemin yokladığı değerlendirmesinde bulundu:
Kasım Süleymani suikastından bu yana İran’ın uranyum zenginleştirme oranının dört kattan fazla arttığını kaydeden Dr. Ali Semin, birçok uzmanın İran’ın aslında nükleer silah elde edecek seviyede uranyum zenginleştirmiş olduğunu fakat bunu resmiyete dökmediği görüşünü dile getirdiğini aktardı:
ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinin Irak’ı işgal etmek için “kitle imha silahı” yalanını öne sürdüğünü anımsatan Dr. Semin, benzer bir senaryonun İran için de devreye sokulabileceği uyarısında bulundu:
Dr. Ali Semin’e göre İran’ın nükleer fetvasını değiştirmesi, Batı tarafından İran’a müdahale için bir koz olarak kullanılabilir:
The podcast currently has 775 episodes available.
1 Listeners