Her hafta birbirinden farklı hikayeler ile izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu haftanın Biri Bir Gün'ünde "Hz. Süleyman (a.s) ile Hüdhüd kuşunun hikayesi"ni anlatıyor.
Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı:
Selâmün aleyküm erenler, hoş geldiniz, safalar getirdiniz.
- "Safanıza geldik" diyor musunuz siz de?
Rahmetli Tuğrul Efendi, Allah derecatını âli eylesin ''Efendim hoş geldiniz, safalar getirdiniz.'' deyince, ''Safanıza geldik.'' derdi. Bendenizin de pek hoşuna giderdi. ''Safanıza geldik.'' Ne kadar güzel bir ifade ne kadar zarif, ne kadar nezih, ne kadar bizden, değil mi?
Şimdi bazı gençler de duyuyorum. Bizim gençler demezler. Hani siz öyle şey demezsiniz de. Hoş geldiniz diyorum. Hoş buldum diyor. Hoş buldum. Zil sesi gibi. Din don gibi. Hoş buldum. Hoş buldum deme. Ne de hoş bulduk. Çünkü hoş bulursan, hoş bulan bir tek sen olursun. Ama hoş bulduk dersen, sen hoş bulmuşsundur, rabıtalı bir dervişsindir, mürşidinin ruhaniyeti de seninle beraber gelmiştir, o da hoş gelmiştir, kirâmen gelmiştir, kâtibîn gelmiştir, onlar da hoş gelmiştir. Yalnız değilsindir. Yalnız olmadığının idrakindesindir. Yalnız olmadığının idrakinde oluşun sadece bana hoş bulduk derken değil de yalnız olduğunu zannettiğin zamanlarda da kendine çeki düzen vermene vesile olur. Hiç kimse yokken de kiramen var, katibin var. Sadırlardan geçeni bilen Allah var. Mürşid-i Aziz'inin ruhaniyeti var.
Böyle ayak ayak üstüne atamayan adamlar tanıdım ben. Niye atamıyor? Yanında kimse yok, atamaz. Niye? O var diyor yani. Ben nasıl ayak ayak üstüme atayım? Bak bir hoş buldukla, hoş buldumun arasındaki fark nerelere gitti gördünüz mü? Hoş buldum demeye alışan bir insan bir zaman sonra yalnızlığını gayri ihtiyari, düşünerek değil, yalnızken yalnız olduğunu zanneder. Halbuki o tek başınadır da yalnız değildir. Aradaki fark büyük, bilmek lazım.
Bazen merhum efendi böyle derdi. Hoşa geldik. Bak bu da güzeldir. Hoş geldiniz. Hoşa geldik. Burada da başka bir şey var. O hoş, hoşun içini sen doldur. Sana hoş diyor. ''Hoş'' demiyor. Yanlış anlaşılmasın. ''Hoş'' diyor. ''Güzel'' diyor. ''İyi'' diyor. Öyle diyen de insan kendine bir çekidüzen vermeye ihtiyacı hissediyor. İşte ben diyorum ki ''Efendim hoş geldin.''. ''Hoşa geldik.'' diyor. Kendime bakıyorum. ''Hoş muyum?'' ''Kendimle hoş muyum?'' ''Kalbimle hoş muyum?'' ''Kalbimin sahibiyle hoş muyum?'' Bak nasıl bir ton tefekküre vesile araladı. Sonra diyorsun ki ''Hoş değilsen bile.'' Ben böyle gören zatın hatırına hoş olmam lazım. Vesselam, uzun hikâye.
Devamı videomuzda...
Gelin, Beraber Yürüyelim...