Evrenin kuruluşunda ilk kıvılcım Eros’un çekimiydi; bir araya gelme, birleşme, yaratma dürtüsü. Ama şu soru her zaman havada durur: Aşkla kurulan bir dünya, nasıl yönetilir? Çekimle başlayan, tutkuyla devinen, kaostan doğan bir evreni düzenlemek için yalnızca güç, yalnızca şiddet ya da yalnızca heyecan yetmez. Helen düşüncesinin büyük sezgisi burada başlar: Aşk yaratır, ama akıl yönetir.
Bu aklın ilk yüzü ise Metis’tir. Metis, Zeus’un ilk eşi… ama “eş” kelimesi modern çağda düşündüğümüz anlamda değil. Filolojik olarak Μῆτις, “bilgelik”, “öngörü”, “icat yeteneği”, “kurnaz akıl” demektir. Iliad’da ve erken dönem şiirde metis, strateji kuran, yol bulan, tehlikeyi sezen akıldır. Antik dünyanın “zihinsel çevikliği” diyebiliriz.
Mitoloji bize şunu söyler: Evrenin yönetimi için ilk aranan şey bilgidir. Zeus’un Metis’i seçmesi bir aşk hikâyesi değil; bir kozmik gerekliliktir. Aşkın evreni birleştirici gücü, aklın onu sürdürülebilir kılmasıyla tamamlanır. Bu, modern hayatın da değişmeyen kuralı: Bir şey tutkuyla kurulur ama uzun ömürlü olmasını sağlayan şey akıldır. Tıpkı kent yaşamında, ilişkilerde, işlerde, hayallerde olduğu gibi.
Fakat mit orada durmaz; bir krizin geldiğini hissettiren bir kehanet vardır. Metis’in doğuracağı çocuk Zeus’u devirecektir. Tıpkı Kronos’un kaderinde olduğu gibi. Yani bilgelik, gücün karşısına geçebilir. Yönetici akıl, kontrol edilemez bir güce dönüşebilir. Zeus, iktidarını korumak için Metis’i içine alır. Katakineîn değil, katapieindir burada — “yutmak”, “içine almak”, “özümsemek.”
Mitin filolojik gücü şurada ortaya çıkar: Zeus Metis’i yok etmez; onu kendine katar. Bilgeliği yok etmek yerine içselleştirir. Bu yüzden Helen düşüncesinde düzenin bekası, aklın gücüyle birleşmesindedir.
Ve sonra beklenmedik bir şey olur. Metis’in doğuracağı çocuk Zeus’un bedeninin içinde büyür ve nihayet Zeus’un başından Athena doğar.
Athena’nın kafadan doğması sadece ilginç bir görüntü değil; bir hiyerarşi meselesidir. Bilgeliğin, yasallığın, stratejinin ve düzenin en üst makamdan gelmesi gerektiğini anlatır. Athena “erkek kafasından doğan kadın” değil; “aklın içinden doğan akıl”dır.
Kafanın içinden doğan tanrıça, modern psikolojide bir “zihinsel doğum”, bir “fikir patlaması” gibi okunabilir. Kafamızın içinde bir anda beliren o yeni düşünceler, o yeniden yapılanma, o kriz anında ortaya çıkan çözüm… Mitin sembolik gücü burada hissedilir.
Peki Athena kadın mıydı, erkek mi?
Bu soru antik Yunan düşüncesinin içindeki en ilginç ikiliği işaret eder. Helen düşüncesinde her eril unsurun bir dişil, her dişilin bir eril karşılığı vardır.
Yin–yang değil; “ikili tamamlanma” fikri.
Athena, dişil bir bedende ama eril bir aklın simgesidir; patriyarkal düzenin içinde kadın ama düzen kurucu bir bilincin temsilcisidir.
Modern hayatta da “akılla hareket eden kadın” ya da “duygusal olmayan kadın” gibi toplumsal klişeler hep bu mitolojik köklere dayanır. Athena’nın duruşunda hem kadın hem erkek unsurları vardır, çünkü akıl cinsiyet tanımaz. Strateji, bilgelik, düzen kurma — bunlar eril ya da dişil değil; insani kapasitelerdir.
Sonunda ortaya çıkan şu olur: Aşkla kurulan dünya, akılla yönetilir. Ama bu akıl tek bir bedenin aklı değil; kuşakların, mitlerin, arketiplerin taşıdığı bir bilgeliktir.
Metis ve Athena’nın hikâyesi bize şunu öğretir: Dünyayı kuran güç yaratıcı, ateşli, devingen olabilir… ama dünyayı yaşanabilir kılan şey akıldır, bilgidir, yasadır. Ve bilginin kökü her zaman filolojinin, sözcüklerin, hikâyelerin içinde saklıdır.